1045 Ay-Toldı arzu ve dileğini tam elde ettiği zamanda, süreksiz saadet ihtiyarladı; ona arka ve destek olan şeyleri birer-birer yıktı.
1046 Bilgili hakîm de buna uygun bir söz söylemiştir : —Nimet tam olunca, insan yiyecek bir şey bulamaz.
1047 Yine bu hususta bilgilinin daha iyi bir sözü vardır : — Nimet tam olursa, insanın ömrü tükenir — der.
1048 Bilgili çok iyi bir söz söylemiş; âlimin sözü, bilgisiz için, göz olur.
1049 inen yükselir, yükselen iner; parlayan söner ve yürüyen durur.
1050 Her şey kendi kemâlini bekler; tam kemâle erişince, tekrar zevale başlar.
1051 Bu Ay-Toldı her isteğine kavuştu; ömrünü tamamladı, malı-mülkü kaldı.
1052 Dolun ayı tekrar küçülmeğe başladı; parlak yazı sert kışa döndü.
1053 Ahenk içinde bulunan unsurlar arasında fesat.baş gösterdi; biri tahakküm etti, diğerlerini bastırdı.
1054 Unsurların durumu değişti; yiyeceği çiğ geldi, gönülünü bir sıkıntı kapladı ve ağır bir hastalığa tutuldu.
1055 Unsurlar bozuldu, kuvveti azaldı; dik vücûdu, yaş söğüt dalı gibi, büküldü.
1056 Ağır hastalık geldi; onu tutup, yere vurdu; acılar içinde inleyerek, yatağa düştü.
1057 Etrafına tabipler toplandı, nabzına baktılar; bu hastalık ve rahatsızlığın ne olduğu hakkında fikirlerini söylediler.
1058 Biri:—Şimdi bunu kan tutmuş, damarını açmak ve kan akıtmak lâzımdır — dedi.
1059 Biri:— Müshil içirmeli; kabız olmuş, şimdi onu boşaltmak gerek — dedi.
1060 Biri şerbet hazırladı ve gül-suyu kattı; biri lüzumlu gördüğü bir içki yapıp verdi.
1061 Yapmadıkları tedavi, vermedikleri ilâç kalmadı; faydalı gördükleri her şeyi verdiler.
1062 Fakat hiç bir fayda etmedi; hastalığı günden-güne arttı, kuvveti günden-güne azaldı ve gittikçe şuurunu kaybetti.
1063 Takva sahibi insan ne der, dinle; takva sahibi olanlar, dâima ileri gelen insanlardır.
1064 ister selise kat, ister tiryak yap; ister matrıdus karıştır, ister müshil ver.
1065 İster tabip getir, ister kam; ölmekte olana hiç bir ilâç fayda vermez.
1066 Ey hayatta olan, gafil olma; bugün dirisin, fakat bir gün muhakkak öleceksin.
1067 Hükümdar Ay-Toldı'nın hâlini işitti; ölümün öncüsü olan hastalık onu eline geçirmişti.
1068 Hâlini sormak için, hükümdar Ay-Toldı'ya geldi; onun yataktaki hâlini gördü.
HÜKÜMDARIN AY-TOLDI'YA SUÂLİ
1069 Hükümdar sordu : — Nasılsın, bu hastalığın nedir; uykun nasıl ?
AY-TOLDI'NIN HÜKÜMDARA CEVABI
1070 Ay-Toldı : — Ey devletli hükümdar — dedi — beni devası olmayan bir hastalık yakaladı.
1071 Ayım dolun ay idi, küçüldü; güzel bir şekil ve şemâyilim vardı, o güzellik şimdi elden gidiyor.
1072 Güneşim sevinç içinde doğardı, şimdi batmak üzeredir; gecem artık aydınlanmayacak.
1073 Güvendiğim hayat ortadan kayboldu, kararsız dünya benden yüzünü çevirdi.
1074 Sevinç, arzu ve nimetleri geride bırakıp, endişe, kaygı ve mihnetlere doğru gitmek üzereyim.
1075 işte bugün senden ayrılıyorum; peşimanlıkla ve ıstırapla inleyerek, gidiyorum.
1076 Halkın başında bulunan ve insanların iyisi olan, hakîm il beyi ne der, dinle.
1077 Gelen devlet insanların istedikleri gibi hareket etse ve tekrar geçip gitmese idi, ne iyi olurdu.
1078 Ölüm olmasa ve insan baki kalsa idi, beylik ne güzel bir şey olurdu.
1079 insan ihtiyarlamayıp dâima aynı kalsa idi, bu gençlik günleri ne hoş olurdu.
HÜKÜMDARIN AY-TOLDI'YA CEVABI
1080 Hükümdar : — Ay-Toldı, bu sözleri bırak — dedi— ey temiz kalpli, böyle sözler söyleme.
1081 Her kes hastalanır, bakarsın, tekrar iyileşir; ey kudretli insan, bu hastalık yalnız senin için değildir.
1082 Niçin böyle nahoş şeyler söylüyorsun; niçin böyle maneviyâtını bozuyorsun.
1083 Ben hayatımda seninle teselli buluyordum, şimdi sözün değişti; bu sözlerin bana üzüntü veriyor.
1084 inşallah Tanrı seni iyi edecektir; böyle sözler ile yüreğimi dağlama.
AY-TOLDI'NIN HÜKÜMDARA CEVABI
1085 Ay-Toldı dedi:—Ey devletli hükümdar, bu hastalığa deva yoktur, ilâcını arama.
1086 Doğan her kes ölmeğe, yükselen her şey düşmeğe mahkûmdur.
1087 Her yokuşun bir inişi, her tepenin bir çukuru, her sevincin bir kederi ve her acıya karşı bir lezzet vardır.
1088 Benim dönek huylu ve kararsız olduğumu ben sana vaktiyle söylemiştim.
1089 Bununla da sana kendi mâhiyetimi anlatmıştım; bana gönül bağlamamalı idin.
1090 Ben gidiyorum, sen bundan hiç şüphe etme; doğan bir kimsenin ölmeyeceğini söylerlerse, inanma.
1091 Sana güvenilmez —diye, şimdi bana söğme; dünyaya da güvenme, o da seni bırakacaktır.
1092 Cefa etti— diye, sen beni ayıplama; sana benden daha çok cefa eden bu dünyadır.
1093 Gafil olma, benden sonra sen de öleceksin, bu dünyaya inanma, elinden gelirse, ona güvenme.
1094 Ey sultanım, sana daha hizmet etmeden, sen beni ağırlamıştın; fakat ben bu hizmeti nerede yerine getirebildım.
1095 Benim ölümüm kendi isteğim ile değildir; gelip-gıtme bugün olan bir şey değildir.
1096 Ben, elimde olmayarak ve istemeyerek, gidiyorum; çünkü ölümden kaçıp-sığınacak bir yerim yoktur.
1097 Yok idim, Tanrı beni yarattı ve yetiştirdi; küçük çocuk idim, o beni büyüttü.
1098 Tüysüz idim, sakal bitirdi; kuzgun gibi kara idim, kuğu gibi beyaz yaptı.
1099 Boyum ok gibi idi, büküldü; ömür tükendi, vaktim geldi.
1100 Bilgisi geniş hakîm yine iyi söylemiş; ey mes'ûd insan, sen bunu dinle.
1101 Artık başında kuğu rengi beliren insan gayret etmelidir ki, gönülü de kuğu gibi ak olsun.
1102 Kimin düz fidan gibi boyu bükülürse, artık onun gönülünü doğrultma vakti gelmiştir.
1103 Kara saç ve sakal ağarınca pusuda yatan ölüme iyice hazırlanmak lâzımdır.
1104 Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; ey iyi insan, sen bunu dinle.
1105 Kara saçın ağarması ölümün işaretidir; o yaşayana hayatın kıymetini arttırır.
1106 Çok nimete nail oldun ve hayatı tattın; unutma ki, yakında seni de ölüm yiyecektir.
HÜKÜMDARIN AY-TOLDI'YA CEVABI
1107 Hükümdar dedi:—Ey Ay-Toldı, acele etme, sabırlı ol; hastalık yarın günahların kefareti olacaktır.
1108 Bütün hasta olanlar ökelerdi, dünyada rızık yiyecek insan kalmazdı.
1109 Tanrı bu hastalıktan seni kurtaracaktır; gönlünü çökertme, müsterih ol.
1110 Hükümdar duâ etti; elini kaldırarak, Tanrıdan şifâ diledi.
1111 Hükümdar kaygı ve üzüntü ile kalkıp, oradan çıktı; üzgün-üzgün dönüp, saraya girdi.
1112 Belki ona faydası olur — diye düşündü ve fakirlere sadaka olarak, çok eşya ve mal dağıttı.
1113 Ölüme karşı gümüş fayda etse idi, insan gümüşü kendisine fidye yapardı.
1114 insan ölüme karşı fidye verebilse idi, hükümdarlar fidye verir ve ölümden kurtulurlardı.
1115 Ay-Toldı'nın hastalığı ağırlaştı ve ümidini keserek, canından elini yudu.
1116 Peşiman oldu ve:— Ey hayat, ey güzellik, ne yazık ki, sizi boşuna harcadım — dedi —
1117 ömrümü gafletle geçirdim, gençliğimi boşu-boşuna sarfettım.
1118 Ben hayata kaçmış bir kaçak idim; şimdi ecel beni yakaladı ve geri gönderiyor; sözün ne faydası var.
1119 Aç gözlüllük ile dünya malını topladım; mal kalıyor, ben ise, bugün her şeyi bırakıp, yokluk içinde gidiyorum.
1120 Çok defa başkalarına elimi ve dilimi uzattım; işte ölüm geldi, yakaladı ve nefesimi kesti.
1121 Böylece çok nedamet getirdi ve çok ağladı; fakat peşımanlığı ölüm karşısında fayda etmedi.
1122 Bu insan oğlu ne kadar âcizdir; ömrünü dilediği gibi geçiremez.
1123 însan dileğine kavuşsa, yaşamasını bilmez; yaşasa da, dileğine kavuşamaz, ey hakîm.
1124 Bir ara rahata kavuşsa, kendisini unutur; emrinin mâvî göklerin üstünde hüküm sürdüğünü zanneder.
1125 Bir az itibar kazanırsa, mağrur ve kabadayı olur; ölüm yakaladığı zaman da, süklüm-püklüm onun arkasından gider ve peşimanlık içinde ölür.
1126 Yiyip, karnı doydumu, deve aygırı kesilir; eğer karnı acıkırsa, bile-bile zehir yer.
1127 Kederden zayıflar, rahattan usanır; sevdiğini bulur, bulunca, çabuk yerer.
1128 Bu Ay-Toldı da peşiman oldu, uzun müddet sustu; sonra şöyle dedi: — Ben doğru yolu kaybetmişim.
1129 Niçin bu altın-gümüşü topladım, niçin bunları yoksullara dağıtmadım.
1130 Ah, sanki niçin bu iyi işi bıraktım; sanki niçin bu günahsız insanlara kötü sözler söyledim.
1131 Bütün iyiliklerimi önceden göndermeli idim; bunlar bana yarın muhakkak faydalı olurdu.
1132 Bugün bu peşimanlığımın ne faydası var; ölüm yakaladı, sözümü ve sesimi kesti.
1133 Bak, keskin gözlü, doğru sözlü ve merhametli insan ne der.
1134 Bütün canlılar için ölüm bir kapıdır; yürüyenlerin hepsi bu kapıdan geçer.
1135 Hayat nedir, ölüm nedir; nereden geliyorum, nereye gidiyorum?
1136 Ölecek olduktan sonra, sanki niye doğdum; ağlayacak olduktan sonra, sanki niye güldüm.
1137 Dünyada ölümden daha güç ne var ! — Her doğan insan böyle diyerek ölür.
1138 Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; bunun mânasını anlayan kimsenin gözü açılır.
1139 Dünyada ölümden daha ağır ne var; ölümü düşünürsen, bütün zevkler kaybolur, gider.
1140 ölüm uçsuz-bucaksız bir denizdir; iyice dikkat edersen, dipsiz bir çukurdur.
1141 Ölümü bilen onu bilmezlikten gelirse, ölüm yakalayınca, bunu söylemekten bir fayda çıkmaz.
1142 Dünya zevkleri ile oyalanarak, gaflet edenler, ölüm yakalayınca, uyanırlar; fakat artık ellerinden bir şey gelmez.
1143 Çok mal aç gözlüyü doyurmaz; ecel gelince, peşiman olur, fakat artık işini yoluna koyamaz.
1144 Mağrur insan dönek devletle avunarak, ona güvenir; fakat kara toprak altında peşimanlıkla yüreğini parçalar.
1145 Ey fâni insan, dâima sevinç içinde avunup-gülen kimseler ağlamalara hazır olmalıdırlar.
1146 Akıllı ve bilgili insan ne der, dinle; buna göre hareket edenler bundan istifâde ederler.
1147 Kim âhiretini mâmur etmek isterse, her iki dünyayı harap etmesin.
1148 Ey yumuşak huylu insan, kötülük etme; hem hareketin, hem de sözün ile bugün iyilik et.
1149 Ay-Toldı peşiman olup, çok ağladı, fakat bu hâlinde peşimanlığı fayda etmedi.
1150 Fakirlere altın-gümüş dağıttı; akrabalarına çok öğüt ve nasihatlerde bulundu.
1151 Gözünü göğe dikti ve : — Ey rabbim, ben senden başka bir tanrı tanımadım — dedi —
1152 Yarattın, yetiştirdin ve beni büyüttün; biliyorum ki, bu senin fazıl ve keremin ile oldu.
1153 Ben sana bütün bu varlığım ile tapınıyordum; işte ecel geldi, sözümü kesti.
1154 Sığınacak yerim yok, artık bir şey bilmiyorum; senin rahmetin benim yardımcım olsun.
1155 Küstahlıkla bir çok kötülükler yaptım; ey aziz olan rabbim, sen beni rahmet ve şefkatin ile af ve mağfiret et.
1156 Hayatım, yazık ki, beyhude geçti; vaktimi ve beylik zamanımı, yazık ki, boşuna harcadım.
1157 Sözünü kesti ve bir müddet durup, düşündü; fakat oğlunu görünce, tekrar gözünü yaş bürüdü.
1046 Bilgili hakîm de buna uygun bir söz söylemiştir : —Nimet tam olunca, insan yiyecek bir şey bulamaz.
1047 Yine bu hususta bilgilinin daha iyi bir sözü vardır : — Nimet tam olursa, insanın ömrü tükenir — der.
1048 Bilgili çok iyi bir söz söylemiş; âlimin sözü, bilgisiz için, göz olur.
1049 inen yükselir, yükselen iner; parlayan söner ve yürüyen durur.
1050 Her şey kendi kemâlini bekler; tam kemâle erişince, tekrar zevale başlar.
1051 Bu Ay-Toldı her isteğine kavuştu; ömrünü tamamladı, malı-mülkü kaldı.
1052 Dolun ayı tekrar küçülmeğe başladı; parlak yazı sert kışa döndü.
1053 Ahenk içinde bulunan unsurlar arasında fesat.baş gösterdi; biri tahakküm etti, diğerlerini bastırdı.
1054 Unsurların durumu değişti; yiyeceği çiğ geldi, gönülünü bir sıkıntı kapladı ve ağır bir hastalığa tutuldu.
1055 Unsurlar bozuldu, kuvveti azaldı; dik vücûdu, yaş söğüt dalı gibi, büküldü.
1056 Ağır hastalık geldi; onu tutup, yere vurdu; acılar içinde inleyerek, yatağa düştü.
1057 Etrafına tabipler toplandı, nabzına baktılar; bu hastalık ve rahatsızlığın ne olduğu hakkında fikirlerini söylediler.
1058 Biri:—Şimdi bunu kan tutmuş, damarını açmak ve kan akıtmak lâzımdır — dedi.
1059 Biri:— Müshil içirmeli; kabız olmuş, şimdi onu boşaltmak gerek — dedi.
1060 Biri şerbet hazırladı ve gül-suyu kattı; biri lüzumlu gördüğü bir içki yapıp verdi.
1061 Yapmadıkları tedavi, vermedikleri ilâç kalmadı; faydalı gördükleri her şeyi verdiler.
1062 Fakat hiç bir fayda etmedi; hastalığı günden-güne arttı, kuvveti günden-güne azaldı ve gittikçe şuurunu kaybetti.
1063 Takva sahibi insan ne der, dinle; takva sahibi olanlar, dâima ileri gelen insanlardır.
1064 ister selise kat, ister tiryak yap; ister matrıdus karıştır, ister müshil ver.
1065 İster tabip getir, ister kam; ölmekte olana hiç bir ilâç fayda vermez.
1066 Ey hayatta olan, gafil olma; bugün dirisin, fakat bir gün muhakkak öleceksin.
1067 Hükümdar Ay-Toldı'nın hâlini işitti; ölümün öncüsü olan hastalık onu eline geçirmişti.
1068 Hâlini sormak için, hükümdar Ay-Toldı'ya geldi; onun yataktaki hâlini gördü.
HÜKÜMDARIN AY-TOLDI'YA SUÂLİ
1069 Hükümdar sordu : — Nasılsın, bu hastalığın nedir; uykun nasıl ?
AY-TOLDI'NIN HÜKÜMDARA CEVABI
1070 Ay-Toldı : — Ey devletli hükümdar — dedi — beni devası olmayan bir hastalık yakaladı.
1071 Ayım dolun ay idi, küçüldü; güzel bir şekil ve şemâyilim vardı, o güzellik şimdi elden gidiyor.
1072 Güneşim sevinç içinde doğardı, şimdi batmak üzeredir; gecem artık aydınlanmayacak.
1073 Güvendiğim hayat ortadan kayboldu, kararsız dünya benden yüzünü çevirdi.
1074 Sevinç, arzu ve nimetleri geride bırakıp, endişe, kaygı ve mihnetlere doğru gitmek üzereyim.
1075 işte bugün senden ayrılıyorum; peşimanlıkla ve ıstırapla inleyerek, gidiyorum.
1076 Halkın başında bulunan ve insanların iyisi olan, hakîm il beyi ne der, dinle.
1077 Gelen devlet insanların istedikleri gibi hareket etse ve tekrar geçip gitmese idi, ne iyi olurdu.
1078 Ölüm olmasa ve insan baki kalsa idi, beylik ne güzel bir şey olurdu.
1079 insan ihtiyarlamayıp dâima aynı kalsa idi, bu gençlik günleri ne hoş olurdu.
HÜKÜMDARIN AY-TOLDI'YA CEVABI
1080 Hükümdar : — Ay-Toldı, bu sözleri bırak — dedi— ey temiz kalpli, böyle sözler söyleme.
1081 Her kes hastalanır, bakarsın, tekrar iyileşir; ey kudretli insan, bu hastalık yalnız senin için değildir.
1082 Niçin böyle nahoş şeyler söylüyorsun; niçin böyle maneviyâtını bozuyorsun.
1083 Ben hayatımda seninle teselli buluyordum, şimdi sözün değişti; bu sözlerin bana üzüntü veriyor.
1084 inşallah Tanrı seni iyi edecektir; böyle sözler ile yüreğimi dağlama.
AY-TOLDI'NIN HÜKÜMDARA CEVABI
1085 Ay-Toldı dedi:—Ey devletli hükümdar, bu hastalığa deva yoktur, ilâcını arama.
1086 Doğan her kes ölmeğe, yükselen her şey düşmeğe mahkûmdur.
1087 Her yokuşun bir inişi, her tepenin bir çukuru, her sevincin bir kederi ve her acıya karşı bir lezzet vardır.
1088 Benim dönek huylu ve kararsız olduğumu ben sana vaktiyle söylemiştim.
1089 Bununla da sana kendi mâhiyetimi anlatmıştım; bana gönül bağlamamalı idin.
1090 Ben gidiyorum, sen bundan hiç şüphe etme; doğan bir kimsenin ölmeyeceğini söylerlerse, inanma.
1091 Sana güvenilmez —diye, şimdi bana söğme; dünyaya da güvenme, o da seni bırakacaktır.
1092 Cefa etti— diye, sen beni ayıplama; sana benden daha çok cefa eden bu dünyadır.
1093 Gafil olma, benden sonra sen de öleceksin, bu dünyaya inanma, elinden gelirse, ona güvenme.
1094 Ey sultanım, sana daha hizmet etmeden, sen beni ağırlamıştın; fakat ben bu hizmeti nerede yerine getirebildım.
1095 Benim ölümüm kendi isteğim ile değildir; gelip-gıtme bugün olan bir şey değildir.
1096 Ben, elimde olmayarak ve istemeyerek, gidiyorum; çünkü ölümden kaçıp-sığınacak bir yerim yoktur.
1097 Yok idim, Tanrı beni yarattı ve yetiştirdi; küçük çocuk idim, o beni büyüttü.
1098 Tüysüz idim, sakal bitirdi; kuzgun gibi kara idim, kuğu gibi beyaz yaptı.
1099 Boyum ok gibi idi, büküldü; ömür tükendi, vaktim geldi.
1100 Bilgisi geniş hakîm yine iyi söylemiş; ey mes'ûd insan, sen bunu dinle.
1101 Artık başında kuğu rengi beliren insan gayret etmelidir ki, gönülü de kuğu gibi ak olsun.
1102 Kimin düz fidan gibi boyu bükülürse, artık onun gönülünü doğrultma vakti gelmiştir.
1103 Kara saç ve sakal ağarınca pusuda yatan ölüme iyice hazırlanmak lâzımdır.
1104 Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; ey iyi insan, sen bunu dinle.
1105 Kara saçın ağarması ölümün işaretidir; o yaşayana hayatın kıymetini arttırır.
1106 Çok nimete nail oldun ve hayatı tattın; unutma ki, yakında seni de ölüm yiyecektir.
HÜKÜMDARIN AY-TOLDI'YA CEVABI
1107 Hükümdar dedi:—Ey Ay-Toldı, acele etme, sabırlı ol; hastalık yarın günahların kefareti olacaktır.
1108 Bütün hasta olanlar ökelerdi, dünyada rızık yiyecek insan kalmazdı.
1109 Tanrı bu hastalıktan seni kurtaracaktır; gönlünü çökertme, müsterih ol.
1110 Hükümdar duâ etti; elini kaldırarak, Tanrıdan şifâ diledi.
1111 Hükümdar kaygı ve üzüntü ile kalkıp, oradan çıktı; üzgün-üzgün dönüp, saraya girdi.
1112 Belki ona faydası olur — diye düşündü ve fakirlere sadaka olarak, çok eşya ve mal dağıttı.
1113 Ölüme karşı gümüş fayda etse idi, insan gümüşü kendisine fidye yapardı.
1114 insan ölüme karşı fidye verebilse idi, hükümdarlar fidye verir ve ölümden kurtulurlardı.
1115 Ay-Toldı'nın hastalığı ağırlaştı ve ümidini keserek, canından elini yudu.
1116 Peşiman oldu ve:— Ey hayat, ey güzellik, ne yazık ki, sizi boşuna harcadım — dedi —
1117 ömrümü gafletle geçirdim, gençliğimi boşu-boşuna sarfettım.
1118 Ben hayata kaçmış bir kaçak idim; şimdi ecel beni yakaladı ve geri gönderiyor; sözün ne faydası var.
1119 Aç gözlüllük ile dünya malını topladım; mal kalıyor, ben ise, bugün her şeyi bırakıp, yokluk içinde gidiyorum.
1120 Çok defa başkalarına elimi ve dilimi uzattım; işte ölüm geldi, yakaladı ve nefesimi kesti.
1121 Böylece çok nedamet getirdi ve çok ağladı; fakat peşımanlığı ölüm karşısında fayda etmedi.
1122 Bu insan oğlu ne kadar âcizdir; ömrünü dilediği gibi geçiremez.
1123 însan dileğine kavuşsa, yaşamasını bilmez; yaşasa da, dileğine kavuşamaz, ey hakîm.
1124 Bir ara rahata kavuşsa, kendisini unutur; emrinin mâvî göklerin üstünde hüküm sürdüğünü zanneder.
1125 Bir az itibar kazanırsa, mağrur ve kabadayı olur; ölüm yakaladığı zaman da, süklüm-püklüm onun arkasından gider ve peşimanlık içinde ölür.
1126 Yiyip, karnı doydumu, deve aygırı kesilir; eğer karnı acıkırsa, bile-bile zehir yer.
1127 Kederden zayıflar, rahattan usanır; sevdiğini bulur, bulunca, çabuk yerer.
1128 Bu Ay-Toldı da peşiman oldu, uzun müddet sustu; sonra şöyle dedi: — Ben doğru yolu kaybetmişim.
1129 Niçin bu altın-gümüşü topladım, niçin bunları yoksullara dağıtmadım.
1130 Ah, sanki niçin bu iyi işi bıraktım; sanki niçin bu günahsız insanlara kötü sözler söyledim.
1131 Bütün iyiliklerimi önceden göndermeli idim; bunlar bana yarın muhakkak faydalı olurdu.
1132 Bugün bu peşimanlığımın ne faydası var; ölüm yakaladı, sözümü ve sesimi kesti.
1133 Bak, keskin gözlü, doğru sözlü ve merhametli insan ne der.
1134 Bütün canlılar için ölüm bir kapıdır; yürüyenlerin hepsi bu kapıdan geçer.
1135 Hayat nedir, ölüm nedir; nereden geliyorum, nereye gidiyorum?
1136 Ölecek olduktan sonra, sanki niye doğdum; ağlayacak olduktan sonra, sanki niye güldüm.
1137 Dünyada ölümden daha güç ne var ! — Her doğan insan böyle diyerek ölür.
1138 Şâir buna benzer bir söz söylemiştir; bunun mânasını anlayan kimsenin gözü açılır.
1139 Dünyada ölümden daha ağır ne var; ölümü düşünürsen, bütün zevkler kaybolur, gider.
1140 ölüm uçsuz-bucaksız bir denizdir; iyice dikkat edersen, dipsiz bir çukurdur.
1141 Ölümü bilen onu bilmezlikten gelirse, ölüm yakalayınca, bunu söylemekten bir fayda çıkmaz.
1142 Dünya zevkleri ile oyalanarak, gaflet edenler, ölüm yakalayınca, uyanırlar; fakat artık ellerinden bir şey gelmez.
1143 Çok mal aç gözlüyü doyurmaz; ecel gelince, peşiman olur, fakat artık işini yoluna koyamaz.
1144 Mağrur insan dönek devletle avunarak, ona güvenir; fakat kara toprak altında peşimanlıkla yüreğini parçalar.
1145 Ey fâni insan, dâima sevinç içinde avunup-gülen kimseler ağlamalara hazır olmalıdırlar.
1146 Akıllı ve bilgili insan ne der, dinle; buna göre hareket edenler bundan istifâde ederler.
1147 Kim âhiretini mâmur etmek isterse, her iki dünyayı harap etmesin.
1148 Ey yumuşak huylu insan, kötülük etme; hem hareketin, hem de sözün ile bugün iyilik et.
1149 Ay-Toldı peşiman olup, çok ağladı, fakat bu hâlinde peşimanlığı fayda etmedi.
1150 Fakirlere altın-gümüş dağıttı; akrabalarına çok öğüt ve nasihatlerde bulundu.
1151 Gözünü göğe dikti ve : — Ey rabbim, ben senden başka bir tanrı tanımadım — dedi —
1152 Yarattın, yetiştirdin ve beni büyüttün; biliyorum ki, bu senin fazıl ve keremin ile oldu.
1153 Ben sana bütün bu varlığım ile tapınıyordum; işte ecel geldi, sözümü kesti.
1154 Sığınacak yerim yok, artık bir şey bilmiyorum; senin rahmetin benim yardımcım olsun.
1155 Küstahlıkla bir çok kötülükler yaptım; ey aziz olan rabbim, sen beni rahmet ve şefkatin ile af ve mağfiret et.
1156 Hayatım, yazık ki, beyhude geçti; vaktimi ve beylik zamanımı, yazık ki, boşuna harcadım.
1157 Sözünü kesti ve bir müddet durup, düşündü; fakat oğlunu görünce, tekrar gözünü yaş bürüdü.
Yorumlar
Yorum Gönder