462 Ay-Toldı adında zeki bir adam vardı; ki hükümdarın bu şöhretini işitti ve ona gitmek üzere hazırlıklarını yaptı.
463 Sakin tabiatli, akıllı, bilgili, zeki ve iyi gönüllü genç bir delikanlı idi.
464 Yüzü, bakınca, göz kamaştıracak kadar güzel idi; sözü sert değildi, fakat doğru söylerdi.
465 Her türlü fazileti tam olarak öğrenmiş idi; hiç bir zaman fazileti elden bırakmazdı.
466 Bir gün kendisine bakarak, şöyle dedi:—Ben de bugün, sayısız faziletlerim ile, memlekette ileri gelenlerdenim.
467 Burada niçin boşuna vakit geçiriyorum; hükümdarın yanına gideyim ve onun hizmetine gireyim.
468 Hükümdara bu faziletlerimin faydası dokunsun; o bana ihsanda bulunsun, benim de üzüntülerim sona ersin.
469 O akıllı, bilgili, yumuşak huylu bir bey imiş ve faziletli insanları ararmış.
470 Aklın kıymetini yine akıllı bilir; âlimin sattığı bilgiyi de bilgili alır.
471 Şâirin söylemiş olduğu şu söz de bu mealdedir ve aynı fikri ifâde eder:
472 Bilginin kıymetini bilgili bilir, akıla hürmet bilgiden gelir.
473 Bilginin kıymetini deli nereden bilecek; bilgiyi, nerede bulursa, bilgili alır.
474 Bu Ay-Toldı böylece atını, esvabını ve silâhını hazırladı : — Onun hizmetine doğru yola çıkayım— dedi.
475 Bu âlim ve zeki insan lüzumlu hazırlıklarını tamamladı ve hükümdara doğru yöneldi.
476 Bir de düşündü : — Hükümdarın hizmerine girmek üzere buradan kalkıp, gidiyorum.
477 Gurbet elde insana mal lâzım olur; elim daralırsa, bu benim yüzümü sarartır.
478 Bu gurbet hâli insana çok ağır gelir, gurbette çok meziyetli insanlar dahi ne yapacaklarını şaşırırlar.
479 Kendime bir muhit edinebilmem için, bana, şüphesiz, çok altın ve gümüş lâzım olacak.
480 Dinle, şimdi bilgisi deryalar gibi derin olan ne der; dikkat edersen, hayatından memnun insan bu sözü buna benzetir.
481 Hizmete girmek isteyen kimse için, hiç şüphesiz, şu iki şey elzemdir.
482 Doğruluk ile hizmet edip, yüzünü ağartmak için, insana lâzım olan şeylerden biri, hastalıksız geçen hayattır.
483 Ey zeki insan, bunlardan biri de, yerinde kullanmak ve sarfetmek için elde bulunması icap eden som altındır.
484 Hizmet ancak o zaman bir işe yarar t insan bunu bilirse, bu kapı ona kilitli kalmaz.
485 Ay-Toldı : — Başım darda kalırsa, bana lâzım olur — diye, yanına som altın; gümüş, eşya ve mal aldı.
486 Kalkıp, evinden çıktı; kâh yürüyüp, kâh konaklayarak, yoluna devam etti.
487 Nihayet hükümdarın bulunduğu şehre vâsıl oldu, can ve gönülden istediği arzusuna kavuştu.
488 Şehrin içine girip, inecek bir yer aradı; arayıp-bulamaytnca da dünya ona dar geldi.
489 Canı sıkıldı; nihayet gidip, bir imarethaneye indi ve orada yatarak, sabırla geceyi geçirdi.
490 Dinle, şimdi akıllı ne der; bu sözü sana bilerek ve bilgiden elde ederek söylemiştir.
491 Yalnız başına yabancı bir kalabalık arasına giren ve tanıdığı olmayan insanın hâli çok fena olur.
492 Tanıdığı olmayan kimse, yabancı bir yerde dâima can sıkıntısı içinde kalır ve çok güç bir duruma düşer.
493 Tanıdığı olmayan insan kör gibidir; kör yolunu şaşırırsa, onu ayıplama.
494 însan bilmediği bir memlekete girince, gelin gibi olur ve dili tutulur.
495 Yabancının kusurunu bağışla, onu yedir ve içir; ey âlim hakîm, misafire iyi muamele et.
496 Yabancıya karşı iyi davranan kimsenin yüzü güler; misafire iyi muamele edenin şöhreti yayılır.
497 insana her yerde tanıdık lâzımdır; her türlü iş tanıdık vâsıtası ile yoluna girer.
498 Ay-Toldı bir müddet böyle vakit geçirdi; gariplik içinde düşünedüşüne yüzü sarardı.
499 O da nihayet bâzı kimseler ile tanıştı; kendisine bir oda tuttu ve yüzü gülmeğe başladı.
500 Eş, dost edindi, onlara yaklaştı; büyüğe ve küçüğe güler yüz gösterdi.
501 Ay-Toldı bir gün ileri-gelen biri ile ahbap oldu; onu dost edindi ve işlerini o na danıştı.
502 Ay-Toldı'nın bu dostunun adı Küsemiş idi; insanlara iyilik etmeği kendisine iş edinmişti.
503 Ay-Toldı ona sırrını açtı, kendisinin kim ve dileğinin ne olduğunu söyledi.
504 Memleketinden kalkıp, buraya niçin geldiğini, kendisinin neler bildiğini, hepsini ona anlattı.
505 Hükümdara yakın bir has hâcib var idi; çok merd bir insandı ve hükümdarın mahrem-i esrarı idi.
506 Küsemiş bir gün kalkıp, ona gitti ve münâsip bir giriş yaparak, meseleden bahsetti.
507 Bu hâcib onun sözünü dikkatle dinledi ve ahbabının ne istediğini iyice soruşturdu.
508 Küsemiş onun bütün söylediklerini, dileğinin ne ve kendisinin kim olduğunu bir-bir anlattı.
HÂCİBİN KÜSEMİŞ'E CEVABI
509 Hâcib:—Önce o bana gelsin; ben onu bir göreyim, o da beni görsün — dedi.
510 Sonra ben bu meseleyi hükümdara arzedeyim; ne vakit geleceği ve hangi gün huzura çıkacağı tâyin edilsin.
KÜSEMİŞ'İN AY-TOLDI'YA SÖZÜ
511 Küsemiş oradan kalkıp, dışarı çıktı ve gelip. : —Ey Ay-Toldı, sana gün doğdu — dedi —
512 Sen şimdi hâcibin yanına gidip, onunla tanış, dileğin ne ise, kendisinden iste.
513 Seni görsün, tanısın, sözünü dinlesin; ne istediğini sen ona kendin bildir.
514 Her ne kadar ben ona senin söylediklerini anlattım ise de, kendin bunu benden daha iyi izah eder ve anlatırsın.
515 Içi-dışı bir olan insan çok yerinde söylemiş; iyice dikkat edilirse, bu söz pek doğrudur;
516 Bir kimsenin arzusunu anlatmağa bir başkası da tavassut edebilir, fakat insanın kendisi kendi işine başkasından daha yakındır.
517 Ne kadar iyi ve yakın bir insan olursa-olsun, düşün, insana başkası kendisinden daha candan olabilir mi.
518 Eğer kendine candan bağlı birini arıyorsan, sözün kısası, kendinden daha candan birini bulamazsın.
519 Ay-Toldı yerinden kalktı ve elbisesini giydi; çıkıp, Küsemiş ile birlikte oraya gitti.
520 Kapıya gelip, attan indiler ve yürüyerek, içeri girdiler; hâcibin adamı gelip, onları karşıladı.
521 Küsemiş içeri girip, hâcib ile görüştü; sonra çıkıp, onu alarak, hâcıbin yanına götürdü.
522 Hâcib karşıladı ve baş-köşede ona yer gösterdi; güzel ve samimî sözler söyledi.
HÂCİBİN AY-TOLDI'YA SUÂLİ
523 Hâcib sordu : — Nasılsın, gönlün hoş mu; burada nereye indin, yerin nasıl?
524 Akraban, dostun veya tanıdığın var mı; yiyeceğin, içeceğin ve bakanın varmı?
525 Yine tekrar sordu : — Dileğin nedir; ne iş yaparsın, bir şeye ihtiyâcın varmı ?
AY-TOLDI'NIN HÂCİBE CEVABI
526 Ay-Toldı cevap verdi:-— Ey devletli hâcip, ben bu hükümdar Kün-Toğdı'nın adını duydum.
527 Uzaktan onun şöhretini, bilgisini, aklını ve mülayim sözler ile gönül aldığını işittim.
528 Ona hizmet etmeği arzuladım, kapısında hizmet için buraya geldim.
529 Dileğim hükümdara hizmet etmektir; hâcib münâsip görürse, sözlerimin hükümdara arzedilmesini rica ederim.
530 Hâcib bu Ay-Toldı'yi gördü ve sevdi; onu çok medih ve sena etti.
531 Yüzünü, kıyafetini, tavır ve hareketini, şahsını, sözünü, konuşmasını, hepsini iyi ve güzel buldu.
532 Onu çok ve gönülden sevdi, Leğendi; onu hükümdarın hizmetine lâyık gördü.
533 Dinle, kendisini sevdiren insan ne der; insan kendisini sevdirirse, onun kusuru en büyük fazilet telâkki edilir.
534 insan kimi severse, onun kusuru fazilet olur; kimi sevmezse, onun fazileti kusur görünür.
535 Şu söz buna şahit olarak gelmiştir; ey iyi insan, sen bunu oku.
536 Gönül kimi severse, onun kusuru fazilet olur; bütün ters işleri doğru ve eksikleri tam görünür.
537 Gönül kimi severse, onun her şeyi sevimli olur; gören göze vursa, o bile kötü görülmez.
HÂCİBİN AY-TOLDI'YA CEVABI
538 Hâcip Ay-Toldı'ya cevap verdi ve dedi:—Şimdi acele etme, bu işi bana bırak.
539 Ben önce senin sözünü, dileğinin ne olduğunu, kim olduğunu hükümdara arzedeyim.
540 Seni tanısın, bir de yüzünü görsün ve sana lâyık olduğun kıymeti versin.
541 Senin için gerekli olan şeyleri ben takip edeceğim ve bütün işlerini severek yapacağım.
542 Pek çok iyi sözler söyledi ve : — işini yapacağım — diye kat'î söz verdi.
543 insanların iyisi böyle olur; halkın yükünü hafifleten kimse insanların iyisidir.
544 Dinle, halkı idare eden ve her işi iyice araştırdıktan sonra yapan insan ne der.
545 Halkın içinde yükselip, ikbâle eren insan halka hep iyi kanunlar tatbik etmelidir.
546 Kim halka hâkim olursa, onun tabiati yumuşak, tavır ve hareketi asîlâne olmalıdır.
547 Halk içinde kim nüfuz sahibi olursa, onun dili ve sözü tatlı olmalı, kendisi tevâzû göstermelidir.
548 Bu devlet dönektir, hem yapar, hem bozar; o kararsızdır da; bıkarsa, çabuk kaçar.
549 Bu ikbâle inanma; elinden gelirse iyilik et; bil ki, ikbâl bugün sende ise, yarın başkasındadır.
550 Ey ikbâl bulan, bu ikbâle güvenme; gelen ikbâl, bir gün olur, gider.
551 Ey devlet sahibi, sen İkbâlinin devamını istersen, onun devamı müddetince sen de iyilik etmekte devam et.
552 Sana beylik ve büyüklük erişirse, bu devlet içinde saç ve sakalının ağarması için, kendini küçük tut ve mütevâzi ol.
553 Hâcib sözüne şöyle devam etti: — Sen imdi gönlünü hoş tut, artık devlet kuşağını kuşandın.
554 Sen bir az sabret, her işin müsait bir zamanı vardır; vakti gelince, kapalı kapılar açılır.
555 Yine bilgili ne güzel söylemiş; bilen insanın sözü, dikkat edersen, değerli bir metâa benzer.
556 Hangi işte acele edilirse, o iş uzar ve gecikir; acele yapılan işler peşimanlık ile neticelenir.
557 Acele etmemek ve işin zamanını beklemek lâzımdır; ey hakîm, her iş zamanı gelince olur.
AY-TOLDI'NIN HÂCİBE CEVABI
558 Ay-Toldı bütün bu sözleri dinledi ve dedi:— O hâlde ben sabır edeyim ve bekleyeyim.
559 Hâcib beni gördü ve sözlerimi dinledi; ne yapmak lâzım geldiğini ve ne zaman yapılacağını kendisi tâyin etsin.
560 Hâcib beni ne zaman isterse, ben onun tâyin edeceği gün ve saatte geleyim.
561 Ay-Toldı kalkıp, oradan çıktı; evine döndü ve içeri girip, soyundu.
562 Hâcib Ay-Toldı'nın başka insanlardan farklı olduğunu ve bir başka hâl ve tavra sahip bulunduğunu gördü.
563 Kendi-kendisine dedi:— Ben böyle bilgili, akıllı ve halk arasında bu kadar seçkin bir insan görmedim.
564 Bu gibi insanlar çok nâdir olur; nâdirliğinden dolayıdır ki, nâdire kız adı verilmiştir.
565 Hangi şey nâdir ise, o şey azizdir; insan aziz olan bir şeye mâlik olmak için çok zahmet çeker de onu yine elde edemez.
566 Hükümdar için bu gibi insanlar lâzımdır; hükümdara lâzım olan, memleket için de elzemdir.
567 Bak, meziyetli insanın her kese faydası dokunur; bu meziyet ile insan bütün arzularına nail olur.
568 Zamanı geldi, hâcib hükümdara meseleyi açarak, Ay-Toldı'nın hâlini tavrını ve asaletini arz etti.
569 Onun hâl ve tavrını, tabiatini birer-birer anlattı; akılı ile mütenâsip olan bilgisini bir-bir saydı.
HÜKÜMDARIN HÂCİBE CEVABI
570 Hükümdar bunu duydu ve : — Getir, hani; nerededir, onu bir göreyim — dedi —
571 Bu devlet işini görecek ve takip edecek tam böyle bir insanı ben de şimdi arıyordum.
572 Bütün istediklerimi elde ettim; tek bir arzum kalmıştı; böyle bir insana çok ihtiyacım vardır.
573 Haydi arslanım, yürü, git; sen onu bana çağır, huzuruma getir.
574 Hâcip kalkıp, çıktı; kapıya gelip, bir iç-oğlanı koşturarak, haber saldı.
575 Oğlan koştu ve sözü ona ulaştırdı; Ay-Toldı sevinçle kalktı, giyindi.
576 Atına bindi; gelip, kapıya indi; hâcip karşı çıkıp, onu içeri aldı.
577 Hâcib ona saygı gösterdi ve baş-köşede yer verdi; Ay-Toldı edep ile yerine oturdu.
578 Hâcib dönüp, hükümdarın huzuruna girdi ve ayakta durarak, keyfiyeti ona arz etti.
HÜKÜMDARIN HÂCİBE CEVÂBI
579 Hükümdar : — Onu bana çağır, gelsin; beni görsün, ben de onu göreyim — dedi.
580 Hâcib çıktı ve:—Ey Ay-Toldı, buyur hükümdarın huzuruna gir; artık talihin yaver oldu — dedi.
463 Sakin tabiatli, akıllı, bilgili, zeki ve iyi gönüllü genç bir delikanlı idi.
464 Yüzü, bakınca, göz kamaştıracak kadar güzel idi; sözü sert değildi, fakat doğru söylerdi.
465 Her türlü fazileti tam olarak öğrenmiş idi; hiç bir zaman fazileti elden bırakmazdı.
466 Bir gün kendisine bakarak, şöyle dedi:—Ben de bugün, sayısız faziletlerim ile, memlekette ileri gelenlerdenim.
467 Burada niçin boşuna vakit geçiriyorum; hükümdarın yanına gideyim ve onun hizmetine gireyim.
468 Hükümdara bu faziletlerimin faydası dokunsun; o bana ihsanda bulunsun, benim de üzüntülerim sona ersin.
469 O akıllı, bilgili, yumuşak huylu bir bey imiş ve faziletli insanları ararmış.
470 Aklın kıymetini yine akıllı bilir; âlimin sattığı bilgiyi de bilgili alır.
471 Şâirin söylemiş olduğu şu söz de bu mealdedir ve aynı fikri ifâde eder:
472 Bilginin kıymetini bilgili bilir, akıla hürmet bilgiden gelir.
473 Bilginin kıymetini deli nereden bilecek; bilgiyi, nerede bulursa, bilgili alır.
474 Bu Ay-Toldı böylece atını, esvabını ve silâhını hazırladı : — Onun hizmetine doğru yola çıkayım— dedi.
475 Bu âlim ve zeki insan lüzumlu hazırlıklarını tamamladı ve hükümdara doğru yöneldi.
476 Bir de düşündü : — Hükümdarın hizmerine girmek üzere buradan kalkıp, gidiyorum.
477 Gurbet elde insana mal lâzım olur; elim daralırsa, bu benim yüzümü sarartır.
478 Bu gurbet hâli insana çok ağır gelir, gurbette çok meziyetli insanlar dahi ne yapacaklarını şaşırırlar.
479 Kendime bir muhit edinebilmem için, bana, şüphesiz, çok altın ve gümüş lâzım olacak.
480 Dinle, şimdi bilgisi deryalar gibi derin olan ne der; dikkat edersen, hayatından memnun insan bu sözü buna benzetir.
481 Hizmete girmek isteyen kimse için, hiç şüphesiz, şu iki şey elzemdir.
482 Doğruluk ile hizmet edip, yüzünü ağartmak için, insana lâzım olan şeylerden biri, hastalıksız geçen hayattır.
483 Ey zeki insan, bunlardan biri de, yerinde kullanmak ve sarfetmek için elde bulunması icap eden som altındır.
484 Hizmet ancak o zaman bir işe yarar t insan bunu bilirse, bu kapı ona kilitli kalmaz.
485 Ay-Toldı : — Başım darda kalırsa, bana lâzım olur — diye, yanına som altın; gümüş, eşya ve mal aldı.
486 Kalkıp, evinden çıktı; kâh yürüyüp, kâh konaklayarak, yoluna devam etti.
487 Nihayet hükümdarın bulunduğu şehre vâsıl oldu, can ve gönülden istediği arzusuna kavuştu.
488 Şehrin içine girip, inecek bir yer aradı; arayıp-bulamaytnca da dünya ona dar geldi.
489 Canı sıkıldı; nihayet gidip, bir imarethaneye indi ve orada yatarak, sabırla geceyi geçirdi.
490 Dinle, şimdi akıllı ne der; bu sözü sana bilerek ve bilgiden elde ederek söylemiştir.
491 Yalnız başına yabancı bir kalabalık arasına giren ve tanıdığı olmayan insanın hâli çok fena olur.
492 Tanıdığı olmayan kimse, yabancı bir yerde dâima can sıkıntısı içinde kalır ve çok güç bir duruma düşer.
493 Tanıdığı olmayan insan kör gibidir; kör yolunu şaşırırsa, onu ayıplama.
494 însan bilmediği bir memlekete girince, gelin gibi olur ve dili tutulur.
495 Yabancının kusurunu bağışla, onu yedir ve içir; ey âlim hakîm, misafire iyi muamele et.
496 Yabancıya karşı iyi davranan kimsenin yüzü güler; misafire iyi muamele edenin şöhreti yayılır.
497 insana her yerde tanıdık lâzımdır; her türlü iş tanıdık vâsıtası ile yoluna girer.
498 Ay-Toldı bir müddet böyle vakit geçirdi; gariplik içinde düşünedüşüne yüzü sarardı.
499 O da nihayet bâzı kimseler ile tanıştı; kendisine bir oda tuttu ve yüzü gülmeğe başladı.
500 Eş, dost edindi, onlara yaklaştı; büyüğe ve küçüğe güler yüz gösterdi.
501 Ay-Toldı bir gün ileri-gelen biri ile ahbap oldu; onu dost edindi ve işlerini o na danıştı.
502 Ay-Toldı'nın bu dostunun adı Küsemiş idi; insanlara iyilik etmeği kendisine iş edinmişti.
503 Ay-Toldı ona sırrını açtı, kendisinin kim ve dileğinin ne olduğunu söyledi.
504 Memleketinden kalkıp, buraya niçin geldiğini, kendisinin neler bildiğini, hepsini ona anlattı.
505 Hükümdara yakın bir has hâcib var idi; çok merd bir insandı ve hükümdarın mahrem-i esrarı idi.
506 Küsemiş bir gün kalkıp, ona gitti ve münâsip bir giriş yaparak, meseleden bahsetti.
507 Bu hâcib onun sözünü dikkatle dinledi ve ahbabının ne istediğini iyice soruşturdu.
508 Küsemiş onun bütün söylediklerini, dileğinin ne ve kendisinin kim olduğunu bir-bir anlattı.
HÂCİBİN KÜSEMİŞ'E CEVABI
509 Hâcib:—Önce o bana gelsin; ben onu bir göreyim, o da beni görsün — dedi.
510 Sonra ben bu meseleyi hükümdara arzedeyim; ne vakit geleceği ve hangi gün huzura çıkacağı tâyin edilsin.
KÜSEMİŞ'İN AY-TOLDI'YA SÖZÜ
511 Küsemiş oradan kalkıp, dışarı çıktı ve gelip. : —Ey Ay-Toldı, sana gün doğdu — dedi —
512 Sen şimdi hâcibin yanına gidip, onunla tanış, dileğin ne ise, kendisinden iste.
513 Seni görsün, tanısın, sözünü dinlesin; ne istediğini sen ona kendin bildir.
514 Her ne kadar ben ona senin söylediklerini anlattım ise de, kendin bunu benden daha iyi izah eder ve anlatırsın.
515 Içi-dışı bir olan insan çok yerinde söylemiş; iyice dikkat edilirse, bu söz pek doğrudur;
516 Bir kimsenin arzusunu anlatmağa bir başkası da tavassut edebilir, fakat insanın kendisi kendi işine başkasından daha yakındır.
517 Ne kadar iyi ve yakın bir insan olursa-olsun, düşün, insana başkası kendisinden daha candan olabilir mi.
518 Eğer kendine candan bağlı birini arıyorsan, sözün kısası, kendinden daha candan birini bulamazsın.
519 Ay-Toldı yerinden kalktı ve elbisesini giydi; çıkıp, Küsemiş ile birlikte oraya gitti.
520 Kapıya gelip, attan indiler ve yürüyerek, içeri girdiler; hâcibin adamı gelip, onları karşıladı.
521 Küsemiş içeri girip, hâcib ile görüştü; sonra çıkıp, onu alarak, hâcıbin yanına götürdü.
522 Hâcib karşıladı ve baş-köşede ona yer gösterdi; güzel ve samimî sözler söyledi.
HÂCİBİN AY-TOLDI'YA SUÂLİ
523 Hâcib sordu : — Nasılsın, gönlün hoş mu; burada nereye indin, yerin nasıl?
524 Akraban, dostun veya tanıdığın var mı; yiyeceğin, içeceğin ve bakanın varmı?
525 Yine tekrar sordu : — Dileğin nedir; ne iş yaparsın, bir şeye ihtiyâcın varmı ?
AY-TOLDI'NIN HÂCİBE CEVABI
526 Ay-Toldı cevap verdi:-— Ey devletli hâcip, ben bu hükümdar Kün-Toğdı'nın adını duydum.
527 Uzaktan onun şöhretini, bilgisini, aklını ve mülayim sözler ile gönül aldığını işittim.
528 Ona hizmet etmeği arzuladım, kapısında hizmet için buraya geldim.
529 Dileğim hükümdara hizmet etmektir; hâcib münâsip görürse, sözlerimin hükümdara arzedilmesini rica ederim.
530 Hâcib bu Ay-Toldı'yi gördü ve sevdi; onu çok medih ve sena etti.
531 Yüzünü, kıyafetini, tavır ve hareketini, şahsını, sözünü, konuşmasını, hepsini iyi ve güzel buldu.
532 Onu çok ve gönülden sevdi, Leğendi; onu hükümdarın hizmetine lâyık gördü.
533 Dinle, kendisini sevdiren insan ne der; insan kendisini sevdirirse, onun kusuru en büyük fazilet telâkki edilir.
534 insan kimi severse, onun kusuru fazilet olur; kimi sevmezse, onun fazileti kusur görünür.
535 Şu söz buna şahit olarak gelmiştir; ey iyi insan, sen bunu oku.
536 Gönül kimi severse, onun kusuru fazilet olur; bütün ters işleri doğru ve eksikleri tam görünür.
537 Gönül kimi severse, onun her şeyi sevimli olur; gören göze vursa, o bile kötü görülmez.
HÂCİBİN AY-TOLDI'YA CEVABI
538 Hâcip Ay-Toldı'ya cevap verdi ve dedi:—Şimdi acele etme, bu işi bana bırak.
539 Ben önce senin sözünü, dileğinin ne olduğunu, kim olduğunu hükümdara arzedeyim.
540 Seni tanısın, bir de yüzünü görsün ve sana lâyık olduğun kıymeti versin.
541 Senin için gerekli olan şeyleri ben takip edeceğim ve bütün işlerini severek yapacağım.
542 Pek çok iyi sözler söyledi ve : — işini yapacağım — diye kat'î söz verdi.
543 insanların iyisi böyle olur; halkın yükünü hafifleten kimse insanların iyisidir.
544 Dinle, halkı idare eden ve her işi iyice araştırdıktan sonra yapan insan ne der.
545 Halkın içinde yükselip, ikbâle eren insan halka hep iyi kanunlar tatbik etmelidir.
546 Kim halka hâkim olursa, onun tabiati yumuşak, tavır ve hareketi asîlâne olmalıdır.
547 Halk içinde kim nüfuz sahibi olursa, onun dili ve sözü tatlı olmalı, kendisi tevâzû göstermelidir.
548 Bu devlet dönektir, hem yapar, hem bozar; o kararsızdır da; bıkarsa, çabuk kaçar.
549 Bu ikbâle inanma; elinden gelirse iyilik et; bil ki, ikbâl bugün sende ise, yarın başkasındadır.
550 Ey ikbâl bulan, bu ikbâle güvenme; gelen ikbâl, bir gün olur, gider.
551 Ey devlet sahibi, sen İkbâlinin devamını istersen, onun devamı müddetince sen de iyilik etmekte devam et.
552 Sana beylik ve büyüklük erişirse, bu devlet içinde saç ve sakalının ağarması için, kendini küçük tut ve mütevâzi ol.
553 Hâcib sözüne şöyle devam etti: — Sen imdi gönlünü hoş tut, artık devlet kuşağını kuşandın.
554 Sen bir az sabret, her işin müsait bir zamanı vardır; vakti gelince, kapalı kapılar açılır.
555 Yine bilgili ne güzel söylemiş; bilen insanın sözü, dikkat edersen, değerli bir metâa benzer.
556 Hangi işte acele edilirse, o iş uzar ve gecikir; acele yapılan işler peşimanlık ile neticelenir.
557 Acele etmemek ve işin zamanını beklemek lâzımdır; ey hakîm, her iş zamanı gelince olur.
AY-TOLDI'NIN HÂCİBE CEVABI
558 Ay-Toldı bütün bu sözleri dinledi ve dedi:— O hâlde ben sabır edeyim ve bekleyeyim.
559 Hâcib beni gördü ve sözlerimi dinledi; ne yapmak lâzım geldiğini ve ne zaman yapılacağını kendisi tâyin etsin.
560 Hâcib beni ne zaman isterse, ben onun tâyin edeceği gün ve saatte geleyim.
561 Ay-Toldı kalkıp, oradan çıktı; evine döndü ve içeri girip, soyundu.
562 Hâcib Ay-Toldı'nın başka insanlardan farklı olduğunu ve bir başka hâl ve tavra sahip bulunduğunu gördü.
563 Kendi-kendisine dedi:— Ben böyle bilgili, akıllı ve halk arasında bu kadar seçkin bir insan görmedim.
564 Bu gibi insanlar çok nâdir olur; nâdirliğinden dolayıdır ki, nâdire kız adı verilmiştir.
565 Hangi şey nâdir ise, o şey azizdir; insan aziz olan bir şeye mâlik olmak için çok zahmet çeker de onu yine elde edemez.
566 Hükümdar için bu gibi insanlar lâzımdır; hükümdara lâzım olan, memleket için de elzemdir.
567 Bak, meziyetli insanın her kese faydası dokunur; bu meziyet ile insan bütün arzularına nail olur.
568 Zamanı geldi, hâcib hükümdara meseleyi açarak, Ay-Toldı'nın hâlini tavrını ve asaletini arz etti.
569 Onun hâl ve tavrını, tabiatini birer-birer anlattı; akılı ile mütenâsip olan bilgisini bir-bir saydı.
HÜKÜMDARIN HÂCİBE CEVABI
570 Hükümdar bunu duydu ve : — Getir, hani; nerededir, onu bir göreyim — dedi —
571 Bu devlet işini görecek ve takip edecek tam böyle bir insanı ben de şimdi arıyordum.
572 Bütün istediklerimi elde ettim; tek bir arzum kalmıştı; böyle bir insana çok ihtiyacım vardır.
573 Haydi arslanım, yürü, git; sen onu bana çağır, huzuruma getir.
574 Hâcip kalkıp, çıktı; kapıya gelip, bir iç-oğlanı koşturarak, haber saldı.
575 Oğlan koştu ve sözü ona ulaştırdı; Ay-Toldı sevinçle kalktı, giyindi.
576 Atına bindi; gelip, kapıya indi; hâcip karşı çıkıp, onu içeri aldı.
577 Hâcib ona saygı gösterdi ve baş-köşede yer verdi; Ay-Toldı edep ile yerine oturdu.
578 Hâcib dönüp, hükümdarın huzuruna girdi ve ayakta durarak, keyfiyeti ona arz etti.
HÜKÜMDARIN HÂCİBE CEVÂBI
579 Hükümdar : — Onu bana çağır, gelsin; beni görsün, ben de onu göreyim — dedi.
580 Hâcib çıktı ve:—Ey Ay-Toldı, buyur hükümdarın huzuruna gir; artık talihin yaver oldu — dedi.
Yorumlar
Yorum Gönder