4680 Odgurmış cevap verdi ve : — Ben sözlerini dinledim; şimdi sen de banların mahzurlu taraflarını dinle — dedi —
4681 Senin söylediğin bütün bu şeyleri insanlar öğrenirlerse, bu dünyada dilek ve arzularına erişirler.
4682 Fakat hayat yalnız yiyip-içmektenmi ibarettir; ey hakîm âlim, önce bunu bilmelidir.
4683 Bu dünyada uzun müddet kalmayacak olduktan sonra, insanın bu kadar zahmete katlanıp, bu malı toplaması neye yarar.
4684 insan bu dünya peşinde koşarsa, tâat ve ibâdet işini bir tarafa bırakır.
4685 Bugün senin bana geldiğinden beri, bak işte, bütün ibâdet olduğu gibi geri kaldı.
4686 Yalnız bir tek insan ile görüşüp-konuşmak beni bu derece zarara sokarsa, artık bana gücenme ve beni zorlama.
4687 Ben kalkıp, kasaba ve şehre inersem, bütün işim-gücüm insanlar ile olacaktır.
4688 Ben tâat ve ibâdetimi nasıl edâ edebilirim; bu kapı artık benim içın kapanmış olacaktır.
4689 Gençlikten ayrıldım, bugün artık ihtiyarladım; hayatımı Tanrıya hamd u sena ve ibâdet ile geçirdim.
4690 Heder olacak bir hayata tekrar geri dönmek bana yakışırını, ey merhametli insan.
4691 Bilgisi ırmak gibi gür akan âlim ne iyi söylemiş; ey temiz kalpli insan, sen bunu dinle.
4692 İhtiyarlıkta yapılacak işleri gençken yapmağa çalış; insan ihtiyarlayınca, kuvveti kalmaz ve bunlar yapılamaz.
4693 Gençlikte davran, Tanrıya ibâdet kıl; ihtiyarlıkta bu yapılamaz, bunu iyice bil.
4694 Genç iken iyi hareket etmeğe çalış; ihtiyarlık gelince, bu ateş söner.
4695 Yiğitlik çağında her iyilikten kendisine bir hisse almak ne kadar güzel bir şeydir.
4696 ihtiyarlamış bir kimsenin vaktini heder ederek, gençken yapılması icâp eden şeyler ile uğraşması ne kadar yakışıksız olur.
4697 Dünya malı hayat için yaratılmıştır; hayat sona erince, mal derdi de ortadan kalkar.
4698 Mal toplaya-toplaya hayatın sonuna geldi; nefesin kesilirse, bunları kime bırakacağın bellidir.
4699 Senin dediğin gebi, hükümdarın hizmetine girdiğimi ve eş-dost ile halkın tavır ve hareketini tam öğrendiğimi düşünelim.
4700 Sonunda ölecek olduktan sonra, bunun faydası ne; bütün bunlardan elinde kalacak olan iki bez parçasıdır.
4701 Sıcakta bu kadar terleyecek ve soğukta bu kadar titreyeceksin ve neticede ıkı arzunu elde edeceksin, ey müslüman yiğit.
4702 Biri bu dünya malı ile kendini yükseltmek, biri de memlekette sözü geçen bir adam olmaktır.
4703 Eğer bu ikisini elde ettikten sonra, ölümün pençesine düşmeyecek ve burada ebedî olarak kalacak olsa idim, bu çok güzel bir şey olurdu.
4704 Bu iki zevki ölüm benim elimden aldıktan sonra, şimdi bu dünyanın bana ne lüzumu var; ey derin bilgili insan.
4705 İnsanlar arasında saadete nail olan kimsenin nişanı olur, onun iyiliği günden-güne artar.
4706 Eğer insan talihsiz ise, o başkalarını kendisinden soğutur ve ihtiyarlık gününde ahlâkı bozulur.
4707 Hakîm ve bilgisi geniş olan insan çok iyi söylemiş; ey al yanaklı, sen bunu dinle.
4708 İnsanların kutlusu yükseldikçe iyi olur ve kötülüğü bırakır.
4709 Şunu açık olarak bil ki, ihtiyarladığı hâlde, nefsine uyarak, onun peşinde koşan kimse de insanların talihsizidir.
4710 Dünyayı isteyip, eline alan ve kendisine demirden şehir ve kale yaptıran kimse nerede.
4711 Bu dünyayı bulan ve kartala binerek, mâvî göğe çıkan o küstah köpek nerede.
4712 Ben Tanrıyım"" diyen ve sonunda Tanrının denizin dibine gönderdiği küstah nerede."
4713 Bu dünya malını toplayan ve malı ile birlikte yerin dibine geçen;insan nerede.
4714 Doğudan batıya kadar sefer ederek, bir çok memleketleri hâkimiyeti altına alan dünya beyi nerede.
4715 Asası yılana çevirilen ve deniz yarılarak, oradan yürüyüp geçen insan nerede.
4716 Peri, kuş ve insanlara hükmeden o âdil insan nerede.
4717 Ölüleri dirilten insan nerede; o da nihayet ölümün esiri olmuştur.
4718 insanlar arasında seçilmiş olan o iyi zât nerede; dünya onsuz boş kaldı, bir tarafı eksildi.
4719 Bu saydıklarımın hepsini ölüm yakaladı ve götürdü; ey temiz kalpli insan, senimi burada bırakacaktır.
4720 Bu dünyanın kanunu böyledir; ister buna göre hareket et, ister aksi yolu tut.
4721 Dikkat et, imdi bu kara toprak altına ne çeşit insanlar girmiştir; onun çukuru hâlâ dolmamıştır.
4722 Kara toprağın altını bir az açıp baksa idin, orada ne kadar seçkin ve iyi insanların cesetlerini görürdün.
4723 Ne beyler kara toprak olmuş, yatarlar; ne âlim ve hakimler ölüp, toprağa karışmışlardır.
4724 Ben orada beyi kuldan seçemiyorum; gözüm fakiri zenginden ayırt edemiyor.
4725 Hayatlarında hiç bir hastalık görmeyen ne kadar cesur ve mağrur insanlar kara toprak altına girdiler; kımıldanmağa mecalleri yok.
4726 Bütün bu insanlar toprağı döşendiler; burada senin ile benmi diri kalacağız.
4727 Bu büyük yolda yalnız dinlenmek için bir az duran yolcu ev-bark yapmaz.
4728 Ben içimdeki bütün arzu ve dilekleri yok ettim; beni bırak, Tanrım bana yeter bir destektir.
4729 İnsanı kul eden bu ihtirastır; ben ihtirası bıraktım, artık gözüm toktur.
4730 Dünyayı bırakmış ve bu dönek dünyadan bıkmış olan insan ne der, dinle.
4731 Ben bu dünyada dileğimi buldum, her türlü ihtiras gözümden silindi.
4732 Bu dünya ile ilgimi kestim ve bütün dilek ve arzuları üzerimden attım, artık dileğim kalmadı; işte bu kadar.
4733 Bu dünya bir tarladır, burada bugün ne ekilirse, yarın o biçilir.
4734 iyilik tohumu ekilirse, iyilik çıkar ve bu iyilik senin için yiyecek ve giyecek olur.
4735 Fenalık tohumu ekilirse, fenalık çıkar ve bu fenalık yarın insanın boynuna bir yük olur.
4736 Bugün bu nefsi ve arzuları üzerimden atmadan, benim yarın iyilik bulmama imkân yoktur.
4737 Bu dünya seni terketmeden, sen onu bırak; o senden bıkmadan, sen daha önce davran, onu gözünden düşür.
4738 Sen onu terketmezsen, o seni bırakacaktır; sen ondan bıkmazsan, o senden bıkacaktır.
4739 Böyle olduktan sonra, bu dünyanın ne lüzumu var; onun seni terketmesini beklemektense, sen onu bırak.
4740 Bunu bırak, şimdi o dünyayı iste ve orada huzur içinde, ebedî hayat sur.
4741 Bundan daha iyisi de var; eğer yapabilirsen, bunların ikisini de isteme.
4742 Yürü, bu iki dünyanın sahibini iste; dünya ve âhiret, bu ikisinin de ne lüzumu var.
4743 Türeteni bulursan, türeyen senindir; yaratanı bulursan, yaratılan senindir.
4744 Türeyenden korkma ve ondan hiç bir dilekte bulunma; türetenden kork ve her şeyi ondan iste.
4745 Türeten rabbin ibâdetini geri bırakıp, türeyene uymak ve ona hizmet etmek değermi.
4746 Hizmetkârın şu iki şeyden başka kazancı yoktur : ya onun hizmeti makbule geçer ve başı yükselir.
4747 Yahut hizmeti ve zahmetleri makbule geçmez; vakti ve ömrü boşuna harcanmış olur.
4748 Eğer hizmeti makbule geçer ve bey yükseltirse, aradığını bulduğu gün, o artık kendisine hâkim olamaz.
4749 Bunun için bâzan aç, bâzan tok koşmak lâzım; beyi rahat ederse, onun zahmetini hizmetkârının yüklenmesi lâzımdır.
4750 Eğer onun bu yapmış olduğu hizmeti makbule geçmezse, bütün bir hayat, çok yazık ki, boşuna geçmiş olur.
4751 Söyle, hizmetkârın elde ettiği nedir, onun bu hizmetinde ne gibi bir zevk vardır.
4752 Hizmetkârlık âdap ve erkânı hakkında ila büyüğü ne der, dinle.
4753 Dikkat edersen, bu beylerin işi ters bir iştir; insan çok çalışmakla onlara kendisini kolay-kolay beğendiremez.
4754 Hizmeti beğenilirse, o kendi-kendisine hâkim olamaz; hizmeti beğenilmezse, o günden-güne itibardan düşer.
4755 Ey hizmeti çok olan insan, sen hizmetine güvenme; bu hizmet, sonunda, senin başına mal olur.
4756 O "memnun oldu" derken, ortalığı berbat eder, söğer; "yüzü güldü" derken, hiddetlenir, kaşlarını çatar.
4757 Onların tabiatlerini tamamiyle öğrenmek imkânsızdır; yapacakları fenalıkları da önlemek mümkün değildir.
4758 Ey oğul, bu dünya bir kasırga rüzgârıdır; o hiç bir yerde karar etmeyen bir gölgedir.
4759 Dikkat edersen, o ancak göze görünen bir seraptır; tutmak istersen, ele girmez, yok olur.
4760 Bu saadet nöbeti, bak, sıra iie gelir; o dönektir, kaçmak ister, bir de çabuk ihtiyarlar.
4761 Bana böyle bir dünyanın lüzumu yoktur; bu sıtmaya benzeyen saadet nöbetini de istemem, ey kahraman yiğit.
4762 Rabbimin zikri bana kâfi bir iştir ve yerinde bir sevinçtir; onun emirlerini yerine getirmek, benim için kâfi bir meşgaledir.
4763 Rabbimin sevdiği işler kâfi gelmezse, mücâdele etmek için, düşmanım olan şeytan vardır.
4764 Her arzumu Tanrıdan diler ve ona ümit bağlarım; her şeyde Tanrıya iltica eder ve ona güvenirim.
4765 Giymek için, koyun yünü ve yemek için, arpa aşı bana yeter; ey kardeş, bu dünyadan başka bir şey beklemiyorum.
4766 Mağarada yaşayan, merhametli ve takva sahibi insan ne der, dinle.
4767 Dünyadan kendi hissemi aldım; kepekten yiyecek ile koyun yününden elbise bana yeter.
4768 Kepek yemeği, benim için, şekerden daha tatlıdır; bu beyaz elbise, sırmalı ipeklilere bedeldir.
4769 Her yiyecek ve içecekten ancak karnı doyuracak kadar yemeli; içinde ister arpa, ister darı olsun, bu da benim karnımı doyuracaktır.
4770 Ey kardeş, sen ölmeyecek kadar bir şey ye; öküz gibi çok yeme, mizacın bozulur.
4771 Zevk-safa sürme, zevkin cezası çok ağırdır; zevk karşılığında elde edilen yer berbat bir bataklıktır.
4772 Ekşi veya tatlı yemekler boğaz zevkidir; boğazına düşkün adam hayvandan başka bir şey değildir.
4773 İnsanlar ipekli ve sırma elbiseler giyerler; sen ancak vücûdunu örtecek bir şeyle iktifa et, ey erkeklerin iyisi. ¦
4774 Boğaz bir doyarsa, bu iki gün devam eder; sırta giyilen bir elbise iki yıl dayanır.
4775 Bu iki şey için insanların hizmetine girmekle, kendini bile-bile kul etmek değer mi.
4776 Yukarıda Arş'tan aşağıdaki toprağa kadar, dünyada mevcut ne varsa, bunların hepsi, istisnasız, muhtaç durumdadır.
4777 Her şeyden müstağni ancak bir Tanrı vardır; o ihtiyaçları bilir, merhametli ve halimdir.
4778 Gönlümü ihlâs ile bir olan Tanrıya ulaştırdım; ısteyici sıfatı ile yalnız onu istiyorum.
4779 Onun varlığına gönülden iman ettim; gönlüm inandı ve dilim şevkle onu zikreder.
4780 Varlığını ikrar ediyor ve gece-gündüz uyumadan, onu istiyorum; fakat onu nerede arayacağımı kendim de bilmiyorum.
4781 Geceleri gözlerimi kırpmıyorum, rabbimi diliyorum; nişanını buluyorum, fakat onu gören yok.
4782 Arayan uyumaz, durmadan ara; arayıp ona yaklaşmışken, bulamadım diye, geri dönme.
4783 Durup-dinlenmeden ara; aramakla ona erişebilen yok; fakat arayıp da, bulamadım diye, yan yatmak da doğru değildir.
4784 Arayan kimse dinlenmeden koşmalıdır; dinlenerek yatan kimseler aradıklarını bulamadılar.
4785 Durmadan arayanlar neler bulmazlar; kim dinlenip-yatmakla arzusuna kavuşur.
4786 ilk önce, severek, o beni arzuladı; ben de şimdi çırpınarak, onu arar oldum.
4787 Önce o beni ezelde istemiş idi; onun için şimdi ben de yalnız onu ister oldum.
4788 Böyle rabbimi nasıl sevmem; onu arayıp-bulmak için, nasıl çırpınıp durmam.
4789 Muhtaç olduğum zaman, başım sıkıldığı zaman, bana o yardım, eder; belâ ve kaygı gelirse, beni o kurtarır.
4790 ilk önce o beni isteyerek seçti; bu sebepten şimdi ben onu gönülden arzuluyorum.
4791 Bu sözüm doğrudur, beni o yarattı, yetiştirdi ve ben de böylece büyümüş oldum.
4792 Ben halktan vaz geçtim, Tanrıya sığındım; o beni her şeyden korur.
4793 Yalnız kalırsam, bana rabbimin zikri yeter; zikretmek için, bana rabbimin adı yeter.
4794 Avunacağım, sığınacağım, desteğim ve dayanağım odur; açlığımda ve tokluğumda beni gözeten o bir olan rabbimdir.
4795 Kalbi temizlenmiş ve Tanrıya gerçekten ulaşmış olan insan ne der, dinle.
4796 Gönüldeki sırrımı sana açarım, dilek ve arzu ile sana uçarım.
4707 Benim güvenecek, avunacak ve sığınacak rabbim sensin; her şey ile ilgimi kestim, sana sığınırım.
4798 Senin o dünyadaki yerin bu dünyaya bağlıdır; bu dünya hava ve heveslerinden vazgeçmeden, o dünyayı kim kazanabilir.
4799 Bu dünyadan uzaklaşıp, ondan vaz geçmek lâzımdır; ancak böylelikle ukbâ elde edilebilir.
4800 İnsan bu dönek dünyaya sarılır ve onun zevklerine mukavemet etmezse, ebedî dünyayı nasıl bulur.
4801 Bu dünya tehlikeler ile doludur, onun şerbeti zehirdir; sen bütün içecek ve yiyeceklerde temizlik ara.
4802 Ukbâda iyi bir yer bulabilmek için insan bu dünyanın dilek ve arzularından vazgeçmelidir.
4803 Ey Öğdülmiş'im, ben sana kendi bildiklerimi söyleyeceğim; sen bunları hakikat bil.
4804 insan şu dört şeyden tamamen vazgeçmedikçe, diğer dört işi iyice yapamaz.
4805 Bu dünya işini tamamen bırakmadıkça, insan ukbâ işini yapamaz, ey inanılır insan.
4806 Ey kardeş, insanlardan uzaklaşmadıkça, Tanrıya ibâdet ile meşgul olunamaz.
4807 Kendi nefis ve hevesinin başını ezmedikçe, vücût doğruluk yoluna giremez.
4808 Gerçek Tanrı sevgisinin girebilmesi için, insan gönlünden bütün dünya arzularını çıkarıp-atmalıdır.
4809 Bu dünya müslümanlar için bir zindandır; zindanda huzur arama; gönlünü doğrult.
4810 Elinden geldiği kadar vücûdun isteklerini yerine getirmemeğe gayret et; ancak böylelikle kendin doğru yola girebilirsin.
4811 Bu geçici zaman ve gününü boşuna sarfetme, her geçen gecen bir daha geri dönmeyecektir.
4812 Geçen günün boşuna geçerse, sonunda peşiman olursun; bu hayatı boşuna harcarsan, onu tekrar elde edemezsin.
4813 Dinle, bilgisi deryalar kadar geniş, mütevazı, gönülü alçak, fakat kendisi yüksek olan insan ne der.
4814 Diyardan-diyara göçen insan eşyalarını önceden gönderirse, işini daha iyi yapmış olur.
4815 Kendisi daha göç etmeden, göçünü önceden gönderirse, oraya varınca, onun için çok faydalı olur.
4816 Göçünü ister gönder, ister gönderme; fakat sonunda kendin nasılsa göçeceksin, gafil olma.
4817 ister bey ol, ister kul, burada uzun zaman kalacak değilsin; ölüm artık seni yolda bekliyor.
4818 ister bin yıl yaşa, ister on sekiz, bir gün öleceksin; eser olarak, iyi ad bırakmağa çalış.
4819 ister zengin ol, ister yoksul ve fakir, her geçen yıl, ay ve gün hayatı kemirmektedir.
4820 Büyüklük ve şöhretle başın ne kadar göklere yükselirse-yükselsin, sonunda girip-yatacağın yer kara toprağın altıdır.
4821 Hayat nimetini elde edip de vaktini boşuna geçiren insan kendisini ateşe atmış demektir; o hayvandan farksızdır.
4822 insan sağlık bulup da ömrünü boşuna sarfederse, ey kardeş, bu çok çirkin bir hayat olur.
4823 Ey kardeş, sen benim kaygımı yeme; sen gözünden yaş dökerek, kendi derdin ile uğraş.
4824 Bu dünya işi sağlam bir tuzaktır; tuzağa düşme, seni sım-sıkı yakalar.
4825 Bugün sana saadet geldi, senin arzuna göre hareket eder; fakat sen ona inanma, o yine çabuk gider.
4826 Gafil olma, ölümü uzak sanma; onu beklemediğin bir anda, pusudan çıkan bir düşman gibi, karşında bulursun.
4827 Binlerce gafil kimseye bu ölüm baskın yapmıştır; bir çok toplulukları bu ölüm dağıtmıştır.
4828 Şimdi gönülü uyanık insan ne der, dinle; ölüme karşı gafil davranma, zararını görürsün.
4829 Bir çok toplulukları, bak, ölüm dağıttı; ölüm hatırıma geldikçe, göz yaşım çeşme gibi akar.
4830 Ben diyerek, göklere yükselmek isteyenin benliği kalmadı; silâhlı ordular ona karşı kâr etmedi.
4831 Gafil olma, hayat belli etmeden gider; bu zaman ve gün bir daha geri gelmemek üzere geçer.
4832 Huzura dalıp, kendini avutma, yoksa günün boşuna geçer; bu saadete inanma, o dönek ve küstahtır.
4833 Ben büyüğüm diyeni ölüm yakaladı; "ben uluyum" diyeni ölüm yendi.
4834 Ölüm bir çok şehir ve memleketleri viraneye çevirdi; ölüm bir çok saray, köşk ve evleri yıktı.
4835 Yaşayan kaç bin insan öldü ve yerin altına girip-gizlendi; orada bizim de gelmemizi bekliyorlar.
4836 Onlara dikkatle bak, gözünü aç; beyi kuldan ayırabilirmisın.
4837 Büyüklük ölüme karşı fayda etmedi; ölümden kaçan — kaçacak bir yol bulamadı.
4838 Nice ulu peygamberleri ölüm götürdü; artık kim ona karşı ilâç, deva veya silâh bulabilir.
4839 Bu cefacı dünyaya inanılmaz, o dönektir; onun tabiatı vefasızdır, küstahça hareket eder.
4840 Nasıl geçerse-geçsin, onun günü çabuk geçer; iyisi de, kötüsü de, eğrisi de, doğrusu da fânidir.
4841 insan doysa da geçer, aç kalsa da geçer; ne beye yüz verir, ne zengin, ne de kul seçer.
4842 Onun ne huzuru ve ne de zahmeti uzun sürer; ey oğul, bu kadar gürültü ve patırdıya ne lüzum var.
4843 Hakîm, bilgisi geniş, düşünce ve hareketi birbirine uygun olan kimse çok iyi söylemiş.
4844 Küçük bir saadete erince, insan kendisini unutur; sözünü mâvî gökten daha yukarılara yükseltir.
4845 Nice kabadayı, kibirli ve mağrur insanların göğüsünü ölüm ezmiş ve gözünü çıkarmıştır.
4846 İşte bu söylediklerim sana gerçek bağlılığımın bir nişanıdır, ey cömerdim.
4847 Bu hakikate vâkıf olan insan hiç bir zaman bu dünyaya kıymet vermez.
4848 Gençliği kaybettim, yaşım ileriledi; misk yerine başım kâfur örtündü.
4849 Ey insanların iyisi, bundan sonra artık, şüphesiz, ölüme hazırlanma zamanı gelmiştir.
4850 Ölüm kaygısı sardı, sevinç artık bizden gitti; ölümden sonra, acaba, hâlimiz nice olacaktır.
4851 Ey temiz kalpli insan, ben bu kaygı ve endişe içinde kıvranırken, nasıl kalkıp, hükümdarın yanına giderim.
4852 Hükümdar benden hiç istifâde edemeyecektir; kendisine faydalı olmamı istiyorsa, ona hiç bir faydam dokunamayacaktır.
4853 Eğer beni öteki dünya için yanında istiyorsa, beni yanında farzederek, doğru yola gitsin.
4854 Kadir Tanrı insan-oğlunu iki şey için yaratmış ve bundan dolayı ona bu adı vermiştir.
4855 O ya cehennemde yanmak veya cennette bey olarak, sefa sürmek için yahud bu dünyada itibarlı veya itibarsız olmak için yaratılmıştır,
4856 itibarlı olmak istersen, bunun yolunu göstermiştir; itibarsızlık istiyorsan, onun da yolunu çizmiştir.
4857 Şimdi kulun, Tanrının tevfikına mazhar olması için, kendi kulluğunu tam olarak yerine getirmesi lâzımdır.
4858 Eğer kul Tanrının tevfikına nail olursa, ona bütün iyiliklerin yolu açılmış demektir.
4859 Bundan sonra da bütün ibâdetlerin yerine getirilmesine gayret etmelidir; böylece insanı binlerce iyiliklere götüren kapılar açılır.
4860 İşte benim bildiklerim bunlar idi; sana söyledim, ey iyi arkadaşım.
4861 Size benim faydalı sözlerim lâzımdır; benim sözlerim kendimden daha iyidir.
4862 Eğer ukbâ istersen, onun yolu böyledir; eğer dünya istersen, sen kendin bunu daha iyi bilirsin.
4863 Felek rast getirdi, sen saadete kavuştun; başka ne gibi arzuların varsa, anlar da gelecektir, buna inan.
4864 Bende size faydah olacak başka ne gibi bir iyilik var, ey iyi arkadaşım.
4865 Hükümdar beni Tanrıya bıraksın; iyiliği için, ona duacı olayım.
4866 Bilgi istiyorsa, işte bildiklerim bunlardır; sen işittin, sana söylediklerimi ona da naklet.
4867 Sözümü tutunuz; eğer tutmazsanız, bugün ummadıklarınızın hepsi yarın başınıza gelecektir.
4868 Denizler kadar bilgili insan şu sözü çok iyi söylemiş; insan buna göre hareket ederse, bahtiyar olur.
4869 Bu sözüm, bak, bugün sana eş olur; yarın orada bunun ecrini bulursun.
4870 Gafil olma, sözüme göre hareket etmeğe gayret et; eğer sözümü tutmazsan, işte söylediklerim başına gelir.
4871 Hükümdardan benim için özür dile; ne yapmak lâzım ise, onu yap ve bu işi hallet.
4872 Boraya gelip-gitme zahmetine katlandığın için, Tanrı sana bunun ecrini ihsan etsin, güneş gibi parla.
4873 Ey kardeş benim için kendini üzme; bana karşı duyduğun sevgiyi eksik etme.
OĞDÜLMİŞ'İN ODGURMIŞ'A CEVABI
4874 Öğdülmiş cevap verdi ve : — Şimdi ben hakikat yolunu anladım — dedi —
4875 Söylediklerini dikkatle dinledim; sözlerini iyice tarttım; diyecek sözüm kalmadı.
4876 Doğru söyledin, hakikat budur; bundan başkası hep eğri yoldur.
4877 Hakikat sendedir, benimki ise, oyundur; hakikate boyun eğiyorum ve oyunu bırakıyorum.
4878 Şimdi ben gideyim, sen sağ ve esen kal; ey her iki dünya saadetine kavuşan insan.
4879 Ey kardeşim, Tanrı sana tevfik ve kuvvet versin; dualarında beni de unutma, gönülden çıkarma.
4880 Benim için de Tanrı'ya duâ et; Tanrı beni uyandırsın ve gönül gözümü açsın.
4881 Sözünü kesti, ayağa kalktı, vedâlaştı ve evine doğru yola düştü.
4882 Atına binip, tekrar evine geldi ve girip, bir az dinlendi.
4883 Yedi, içti ve bir müddet düşünceye daldı; işittiği sözler üzerinde uzun-uzun durdu.
4884 Güneş yüzüne siyah peçe örttü, her tarafı toz-duman rengi kapladı.
4885 Rûmî kızı zülüflerini çözerek, yüzünü örttü; her taraf siyah zülüf rengini aldı.
4886 Göğün her tarafı zenci yüzüne döndü; uçan kuşlar kondu, dolaşan mahlûklar durdu.
4887 Kalkıp, âbdest aldı ve yatsı namazını kıldı; yatak istedi ve işlerini bitirip, yattı.
4888 Bir az uykuya daldı, tekrar uyandı; Merih yıldızı tepeden kenara kaymıştı.
4889 Tekrar baktı, Ülker yıldızının başı ufka kaymış, karşısında şarktan Akrep kalkıp, yükselmişti.
4890 Tekrar bir az yattı, fakat uyuyamadı; bir nöbetçi gibi, gözünü yummadı.
4891 Uyumadan, bir müddet yattı, düşündü; göğün derisi kâfura boyandı.
4892 Abîr serpilmiş gibi, gök alacalandı; ufuktan etrafa dallanarak, mızraklar yükseldi.
4893 Güneş yükseldi, yerden toz kalktı; dokuz al tuğu yaklaşmağa başladı.
4894 Öğdülmiş kalkıp, âbdest aldı; namazını kıldı ve duâ etti.
4895 Kızarmış mızraklar ile kalkan ufuktan gözükürken, kalkıp, saraya gitti ve doğruca içeri girdi.
4896 Hükümdar geldiğini haber alınca, onu yanına çağırttı; Öğdülmiş huzuruna girip, ellerini kavuşturdu.
4897 Hükümdar işaret etti ve ona oturacak yer gösterdi; o edeple, vakarla gösterilen yere geçti.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SUÂLİ
4898 Bir parça durduktan sonra, hükümdar sordu : — Ey temiz tabiatlı, söyle, ne haber — dedi —
4899 Kardeşin ne diyor, işin nasıl oldu; dileğin ne oldu, arkadaşın geliyor mu.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
4900 Öğdülmiş cevap verdi, onun söylediği sözleri, neler konuştuklarını, hepsini olduğu gibi anlattı.
4901 İkisi arasında konuşulan sözleri hükümdara aynen arzetti.
4902 Hükümdar bir az durdu ve kendi-kendine düşündü; gönülü yaralandı ve gözlerinden yaş döküldü.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
4903 Hükümdar : — Kardeşin doğru söylemiş; söz onun söylediği sözdür — dedi —
4904 Bugün biz kendimize zulüm ettiğimiz gibi, ona da zulüm ve eziyet ediyoruz.
4905 Bu dünya geçicidir, kalmaz; bu kalan hayatın da ne kadar süreceği belli değildir.
4906 Hiç şüphe yok, ebedî dünya bize doğru yaklaşmaktadır; ister bize huzur, ister zahmet getirsin, gelmesi uzun sürmez.
4907 Nerede huzur varsa, rahat oradadır; orada insanın yeri ve yolu iyi olur.
4908 Senin kardeşin gafletten tamâmiyle kurtulmuştur; onu çağırtmakla buraya getirmemize imkân yoktur.
4909 Bizim bu varlığımız hava ve hevesin esiridir; zamanımız ve hayatımız boşu-boşuna geçip-gidiyor.
4910 Dinle, imdi gönülü diri olan insan ne der; bak, sana iyi sözler ile öğüt ve nasihat verir.
4911 Hava ve nefis sana düşmandır; imkân bulursa, hiç şüphe etme, senden eski öcünü alacaktır.
4912 Hava ve nefis canlanırsa, gönül ölür;gönül ölürse, ibâdet ihmâl edilir, ey oğul.
4913 Hava ve nefis boynunun bu kadar kalınlaşmış olduğuna bakılırsa, bizim gönlümüz bugün ölmüş olmalıdır.
4914 Ululuk, büyüklük ve bu saadet günleri uzun sürecek değildir, ey temiz kalpli insan.
4915 Dikkat edersen, bu dünyanın huzuru az, eziyeti çoktur; zahmeti çok olduğu gibi, üstelik bir de lanet ve bed-duâya uğramak felâketi vardır.
4916 Bilgili ve dünyada tecrübeler görerek yaşı ilerilemiş olan insan çok iyi söylemiştir.
4927 Büyüklük ile fazla sevinme ve gururlanma; insan büyüdükçe zahmeti de artar.
4926 Sevinç nerede ise, sonunda belâ vardır; huzur nerede ise, bin türlü eziyet de oradadır.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SUÂLİ
4919 Hükümdar tekrar: — Ey Öğdülmiş'im — dedi— kardeşini buraya çağırmaktan maksadım,
4920 Beni iyiliğe sevketmesi idi; ey pehlivan, acaba gönlüm tekrar canlanabilirini.
4921 Direndi, buraya gelmeğe, eş-dost ve kardeşlerinin yüzünü görmeğe razı olmadı.
4922 Dikkat edersen, söylediklerinin hepsi doğrudur; onu şimdi zorlamak da yerinde olmaz.
4923 Sana da gidip-gelmek zahmet oldu; çok konuştun, çok koştun ve çok yoruldun.
4924 Bekleyelim, bir bakalım, ey cömert; sonu ne olacak ve zaman bize daha neler gösterecektir.
4925 Gelecek hâdiseler karanlık geceye bürünmüştür, ey iyi arkadaşım, ancak parlak güneş aydınlatabilir.
4926 "Zamane yayı kuruludur; insanlara bâzan faydası, bâzan de zararı dokunur.
4927 Bütün işleri Tanrı hükmüne bırak; vakti gelince, yoluna girer ve kendiliğinden açılır, ey gönlü diri olan insan.
4928 İnsan hangi iş ile uğraşır ve ondan netice alamazsa, onu bir müddet bir tarafa bırakmalıdır; ey derin bilgili insan.
4929 Bu dünyanın huyu böyledir; peşine düşersen, senden kaçar; vaz geçsen, sana doğru gelmeğe başlar.
4930 Bir az bekleyelim ve onu tecrübe edelifn; sonu ne olacak ve önümüzdeki günler bize neler gösterecek.
4931 Olabilir ki, bir gün bizi ister; iyice düşünerek, kendisi için hangisi daha faydalı ise, onu yapar.
4932 Buraya gelince, hükümdar sözünü kesti; Öğdülmiş yavaşça kalkıp, dışarı çıktı.
4933 Bu konuşmadan sonra yine bir kaç gün geçti; hükümdar iyice baktı, bu işin ilerisini ve gerisini düşündü.
4681 Senin söylediğin bütün bu şeyleri insanlar öğrenirlerse, bu dünyada dilek ve arzularına erişirler.
4682 Fakat hayat yalnız yiyip-içmektenmi ibarettir; ey hakîm âlim, önce bunu bilmelidir.
4683 Bu dünyada uzun müddet kalmayacak olduktan sonra, insanın bu kadar zahmete katlanıp, bu malı toplaması neye yarar.
4684 insan bu dünya peşinde koşarsa, tâat ve ibâdet işini bir tarafa bırakır.
4685 Bugün senin bana geldiğinden beri, bak işte, bütün ibâdet olduğu gibi geri kaldı.
4686 Yalnız bir tek insan ile görüşüp-konuşmak beni bu derece zarara sokarsa, artık bana gücenme ve beni zorlama.
4687 Ben kalkıp, kasaba ve şehre inersem, bütün işim-gücüm insanlar ile olacaktır.
4688 Ben tâat ve ibâdetimi nasıl edâ edebilirim; bu kapı artık benim içın kapanmış olacaktır.
4689 Gençlikten ayrıldım, bugün artık ihtiyarladım; hayatımı Tanrıya hamd u sena ve ibâdet ile geçirdim.
4690 Heder olacak bir hayata tekrar geri dönmek bana yakışırını, ey merhametli insan.
4691 Bilgisi ırmak gibi gür akan âlim ne iyi söylemiş; ey temiz kalpli insan, sen bunu dinle.
4692 İhtiyarlıkta yapılacak işleri gençken yapmağa çalış; insan ihtiyarlayınca, kuvveti kalmaz ve bunlar yapılamaz.
4693 Gençlikte davran, Tanrıya ibâdet kıl; ihtiyarlıkta bu yapılamaz, bunu iyice bil.
4694 Genç iken iyi hareket etmeğe çalış; ihtiyarlık gelince, bu ateş söner.
4695 Yiğitlik çağında her iyilikten kendisine bir hisse almak ne kadar güzel bir şeydir.
4696 ihtiyarlamış bir kimsenin vaktini heder ederek, gençken yapılması icâp eden şeyler ile uğraşması ne kadar yakışıksız olur.
4697 Dünya malı hayat için yaratılmıştır; hayat sona erince, mal derdi de ortadan kalkar.
4698 Mal toplaya-toplaya hayatın sonuna geldi; nefesin kesilirse, bunları kime bırakacağın bellidir.
4699 Senin dediğin gebi, hükümdarın hizmetine girdiğimi ve eş-dost ile halkın tavır ve hareketini tam öğrendiğimi düşünelim.
4700 Sonunda ölecek olduktan sonra, bunun faydası ne; bütün bunlardan elinde kalacak olan iki bez parçasıdır.
4701 Sıcakta bu kadar terleyecek ve soğukta bu kadar titreyeceksin ve neticede ıkı arzunu elde edeceksin, ey müslüman yiğit.
4702 Biri bu dünya malı ile kendini yükseltmek, biri de memlekette sözü geçen bir adam olmaktır.
4703 Eğer bu ikisini elde ettikten sonra, ölümün pençesine düşmeyecek ve burada ebedî olarak kalacak olsa idim, bu çok güzel bir şey olurdu.
4704 Bu iki zevki ölüm benim elimden aldıktan sonra, şimdi bu dünyanın bana ne lüzumu var; ey derin bilgili insan.
4705 İnsanlar arasında saadete nail olan kimsenin nişanı olur, onun iyiliği günden-güne artar.
4706 Eğer insan talihsiz ise, o başkalarını kendisinden soğutur ve ihtiyarlık gününde ahlâkı bozulur.
4707 Hakîm ve bilgisi geniş olan insan çok iyi söylemiş; ey al yanaklı, sen bunu dinle.
4708 İnsanların kutlusu yükseldikçe iyi olur ve kötülüğü bırakır.
4709 Şunu açık olarak bil ki, ihtiyarladığı hâlde, nefsine uyarak, onun peşinde koşan kimse de insanların talihsizidir.
4710 Dünyayı isteyip, eline alan ve kendisine demirden şehir ve kale yaptıran kimse nerede.
4711 Bu dünyayı bulan ve kartala binerek, mâvî göğe çıkan o küstah köpek nerede.
4712 Ben Tanrıyım"" diyen ve sonunda Tanrının denizin dibine gönderdiği küstah nerede."
4713 Bu dünya malını toplayan ve malı ile birlikte yerin dibine geçen;insan nerede.
4714 Doğudan batıya kadar sefer ederek, bir çok memleketleri hâkimiyeti altına alan dünya beyi nerede.
4715 Asası yılana çevirilen ve deniz yarılarak, oradan yürüyüp geçen insan nerede.
4716 Peri, kuş ve insanlara hükmeden o âdil insan nerede.
4717 Ölüleri dirilten insan nerede; o da nihayet ölümün esiri olmuştur.
4718 insanlar arasında seçilmiş olan o iyi zât nerede; dünya onsuz boş kaldı, bir tarafı eksildi.
4719 Bu saydıklarımın hepsini ölüm yakaladı ve götürdü; ey temiz kalpli insan, senimi burada bırakacaktır.
4720 Bu dünyanın kanunu böyledir; ister buna göre hareket et, ister aksi yolu tut.
4721 Dikkat et, imdi bu kara toprak altına ne çeşit insanlar girmiştir; onun çukuru hâlâ dolmamıştır.
4722 Kara toprağın altını bir az açıp baksa idin, orada ne kadar seçkin ve iyi insanların cesetlerini görürdün.
4723 Ne beyler kara toprak olmuş, yatarlar; ne âlim ve hakimler ölüp, toprağa karışmışlardır.
4724 Ben orada beyi kuldan seçemiyorum; gözüm fakiri zenginden ayırt edemiyor.
4725 Hayatlarında hiç bir hastalık görmeyen ne kadar cesur ve mağrur insanlar kara toprak altına girdiler; kımıldanmağa mecalleri yok.
4726 Bütün bu insanlar toprağı döşendiler; burada senin ile benmi diri kalacağız.
4727 Bu büyük yolda yalnız dinlenmek için bir az duran yolcu ev-bark yapmaz.
4728 Ben içimdeki bütün arzu ve dilekleri yok ettim; beni bırak, Tanrım bana yeter bir destektir.
4729 İnsanı kul eden bu ihtirastır; ben ihtirası bıraktım, artık gözüm toktur.
4730 Dünyayı bırakmış ve bu dönek dünyadan bıkmış olan insan ne der, dinle.
4731 Ben bu dünyada dileğimi buldum, her türlü ihtiras gözümden silindi.
4732 Bu dünya ile ilgimi kestim ve bütün dilek ve arzuları üzerimden attım, artık dileğim kalmadı; işte bu kadar.
4733 Bu dünya bir tarladır, burada bugün ne ekilirse, yarın o biçilir.
4734 iyilik tohumu ekilirse, iyilik çıkar ve bu iyilik senin için yiyecek ve giyecek olur.
4735 Fenalık tohumu ekilirse, fenalık çıkar ve bu fenalık yarın insanın boynuna bir yük olur.
4736 Bugün bu nefsi ve arzuları üzerimden atmadan, benim yarın iyilik bulmama imkân yoktur.
4737 Bu dünya seni terketmeden, sen onu bırak; o senden bıkmadan, sen daha önce davran, onu gözünden düşür.
4738 Sen onu terketmezsen, o seni bırakacaktır; sen ondan bıkmazsan, o senden bıkacaktır.
4739 Böyle olduktan sonra, bu dünyanın ne lüzumu var; onun seni terketmesini beklemektense, sen onu bırak.
4740 Bunu bırak, şimdi o dünyayı iste ve orada huzur içinde, ebedî hayat sur.
4741 Bundan daha iyisi de var; eğer yapabilirsen, bunların ikisini de isteme.
4742 Yürü, bu iki dünyanın sahibini iste; dünya ve âhiret, bu ikisinin de ne lüzumu var.
4743 Türeteni bulursan, türeyen senindir; yaratanı bulursan, yaratılan senindir.
4744 Türeyenden korkma ve ondan hiç bir dilekte bulunma; türetenden kork ve her şeyi ondan iste.
4745 Türeten rabbin ibâdetini geri bırakıp, türeyene uymak ve ona hizmet etmek değermi.
4746 Hizmetkârın şu iki şeyden başka kazancı yoktur : ya onun hizmeti makbule geçer ve başı yükselir.
4747 Yahut hizmeti ve zahmetleri makbule geçmez; vakti ve ömrü boşuna harcanmış olur.
4748 Eğer hizmeti makbule geçer ve bey yükseltirse, aradığını bulduğu gün, o artık kendisine hâkim olamaz.
4749 Bunun için bâzan aç, bâzan tok koşmak lâzım; beyi rahat ederse, onun zahmetini hizmetkârının yüklenmesi lâzımdır.
4750 Eğer onun bu yapmış olduğu hizmeti makbule geçmezse, bütün bir hayat, çok yazık ki, boşuna geçmiş olur.
4751 Söyle, hizmetkârın elde ettiği nedir, onun bu hizmetinde ne gibi bir zevk vardır.
4752 Hizmetkârlık âdap ve erkânı hakkında ila büyüğü ne der, dinle.
4753 Dikkat edersen, bu beylerin işi ters bir iştir; insan çok çalışmakla onlara kendisini kolay-kolay beğendiremez.
4754 Hizmeti beğenilirse, o kendi-kendisine hâkim olamaz; hizmeti beğenilmezse, o günden-güne itibardan düşer.
4755 Ey hizmeti çok olan insan, sen hizmetine güvenme; bu hizmet, sonunda, senin başına mal olur.
4756 O "memnun oldu" derken, ortalığı berbat eder, söğer; "yüzü güldü" derken, hiddetlenir, kaşlarını çatar.
4757 Onların tabiatlerini tamamiyle öğrenmek imkânsızdır; yapacakları fenalıkları da önlemek mümkün değildir.
4758 Ey oğul, bu dünya bir kasırga rüzgârıdır; o hiç bir yerde karar etmeyen bir gölgedir.
4759 Dikkat edersen, o ancak göze görünen bir seraptır; tutmak istersen, ele girmez, yok olur.
4760 Bu saadet nöbeti, bak, sıra iie gelir; o dönektir, kaçmak ister, bir de çabuk ihtiyarlar.
4761 Bana böyle bir dünyanın lüzumu yoktur; bu sıtmaya benzeyen saadet nöbetini de istemem, ey kahraman yiğit.
4762 Rabbimin zikri bana kâfi bir iştir ve yerinde bir sevinçtir; onun emirlerini yerine getirmek, benim için kâfi bir meşgaledir.
4763 Rabbimin sevdiği işler kâfi gelmezse, mücâdele etmek için, düşmanım olan şeytan vardır.
4764 Her arzumu Tanrıdan diler ve ona ümit bağlarım; her şeyde Tanrıya iltica eder ve ona güvenirim.
4765 Giymek için, koyun yünü ve yemek için, arpa aşı bana yeter; ey kardeş, bu dünyadan başka bir şey beklemiyorum.
4766 Mağarada yaşayan, merhametli ve takva sahibi insan ne der, dinle.
4767 Dünyadan kendi hissemi aldım; kepekten yiyecek ile koyun yününden elbise bana yeter.
4768 Kepek yemeği, benim için, şekerden daha tatlıdır; bu beyaz elbise, sırmalı ipeklilere bedeldir.
4769 Her yiyecek ve içecekten ancak karnı doyuracak kadar yemeli; içinde ister arpa, ister darı olsun, bu da benim karnımı doyuracaktır.
4770 Ey kardeş, sen ölmeyecek kadar bir şey ye; öküz gibi çok yeme, mizacın bozulur.
4771 Zevk-safa sürme, zevkin cezası çok ağırdır; zevk karşılığında elde edilen yer berbat bir bataklıktır.
4772 Ekşi veya tatlı yemekler boğaz zevkidir; boğazına düşkün adam hayvandan başka bir şey değildir.
4773 İnsanlar ipekli ve sırma elbiseler giyerler; sen ancak vücûdunu örtecek bir şeyle iktifa et, ey erkeklerin iyisi. ¦
4774 Boğaz bir doyarsa, bu iki gün devam eder; sırta giyilen bir elbise iki yıl dayanır.
4775 Bu iki şey için insanların hizmetine girmekle, kendini bile-bile kul etmek değer mi.
4776 Yukarıda Arş'tan aşağıdaki toprağa kadar, dünyada mevcut ne varsa, bunların hepsi, istisnasız, muhtaç durumdadır.
4777 Her şeyden müstağni ancak bir Tanrı vardır; o ihtiyaçları bilir, merhametli ve halimdir.
4778 Gönlümü ihlâs ile bir olan Tanrıya ulaştırdım; ısteyici sıfatı ile yalnız onu istiyorum.
4779 Onun varlığına gönülden iman ettim; gönlüm inandı ve dilim şevkle onu zikreder.
4780 Varlığını ikrar ediyor ve gece-gündüz uyumadan, onu istiyorum; fakat onu nerede arayacağımı kendim de bilmiyorum.
4781 Geceleri gözlerimi kırpmıyorum, rabbimi diliyorum; nişanını buluyorum, fakat onu gören yok.
4782 Arayan uyumaz, durmadan ara; arayıp ona yaklaşmışken, bulamadım diye, geri dönme.
4783 Durup-dinlenmeden ara; aramakla ona erişebilen yok; fakat arayıp da, bulamadım diye, yan yatmak da doğru değildir.
4784 Arayan kimse dinlenmeden koşmalıdır; dinlenerek yatan kimseler aradıklarını bulamadılar.
4785 Durmadan arayanlar neler bulmazlar; kim dinlenip-yatmakla arzusuna kavuşur.
4786 ilk önce, severek, o beni arzuladı; ben de şimdi çırpınarak, onu arar oldum.
4787 Önce o beni ezelde istemiş idi; onun için şimdi ben de yalnız onu ister oldum.
4788 Böyle rabbimi nasıl sevmem; onu arayıp-bulmak için, nasıl çırpınıp durmam.
4789 Muhtaç olduğum zaman, başım sıkıldığı zaman, bana o yardım, eder; belâ ve kaygı gelirse, beni o kurtarır.
4790 ilk önce o beni isteyerek seçti; bu sebepten şimdi ben onu gönülden arzuluyorum.
4791 Bu sözüm doğrudur, beni o yarattı, yetiştirdi ve ben de böylece büyümüş oldum.
4792 Ben halktan vaz geçtim, Tanrıya sığındım; o beni her şeyden korur.
4793 Yalnız kalırsam, bana rabbimin zikri yeter; zikretmek için, bana rabbimin adı yeter.
4794 Avunacağım, sığınacağım, desteğim ve dayanağım odur; açlığımda ve tokluğumda beni gözeten o bir olan rabbimdir.
4795 Kalbi temizlenmiş ve Tanrıya gerçekten ulaşmış olan insan ne der, dinle.
4796 Gönüldeki sırrımı sana açarım, dilek ve arzu ile sana uçarım.
4707 Benim güvenecek, avunacak ve sığınacak rabbim sensin; her şey ile ilgimi kestim, sana sığınırım.
4798 Senin o dünyadaki yerin bu dünyaya bağlıdır; bu dünya hava ve heveslerinden vazgeçmeden, o dünyayı kim kazanabilir.
4799 Bu dünyadan uzaklaşıp, ondan vaz geçmek lâzımdır; ancak böylelikle ukbâ elde edilebilir.
4800 İnsan bu dönek dünyaya sarılır ve onun zevklerine mukavemet etmezse, ebedî dünyayı nasıl bulur.
4801 Bu dünya tehlikeler ile doludur, onun şerbeti zehirdir; sen bütün içecek ve yiyeceklerde temizlik ara.
4802 Ukbâda iyi bir yer bulabilmek için insan bu dünyanın dilek ve arzularından vazgeçmelidir.
4803 Ey Öğdülmiş'im, ben sana kendi bildiklerimi söyleyeceğim; sen bunları hakikat bil.
4804 insan şu dört şeyden tamamen vazgeçmedikçe, diğer dört işi iyice yapamaz.
4805 Bu dünya işini tamamen bırakmadıkça, insan ukbâ işini yapamaz, ey inanılır insan.
4806 Ey kardeş, insanlardan uzaklaşmadıkça, Tanrıya ibâdet ile meşgul olunamaz.
4807 Kendi nefis ve hevesinin başını ezmedikçe, vücût doğruluk yoluna giremez.
4808 Gerçek Tanrı sevgisinin girebilmesi için, insan gönlünden bütün dünya arzularını çıkarıp-atmalıdır.
4809 Bu dünya müslümanlar için bir zindandır; zindanda huzur arama; gönlünü doğrult.
4810 Elinden geldiği kadar vücûdun isteklerini yerine getirmemeğe gayret et; ancak böylelikle kendin doğru yola girebilirsin.
4811 Bu geçici zaman ve gününü boşuna sarfetme, her geçen gecen bir daha geri dönmeyecektir.
4812 Geçen günün boşuna geçerse, sonunda peşiman olursun; bu hayatı boşuna harcarsan, onu tekrar elde edemezsin.
4813 Dinle, bilgisi deryalar kadar geniş, mütevazı, gönülü alçak, fakat kendisi yüksek olan insan ne der.
4814 Diyardan-diyara göçen insan eşyalarını önceden gönderirse, işini daha iyi yapmış olur.
4815 Kendisi daha göç etmeden, göçünü önceden gönderirse, oraya varınca, onun için çok faydalı olur.
4816 Göçünü ister gönder, ister gönderme; fakat sonunda kendin nasılsa göçeceksin, gafil olma.
4817 ister bey ol, ister kul, burada uzun zaman kalacak değilsin; ölüm artık seni yolda bekliyor.
4818 ister bin yıl yaşa, ister on sekiz, bir gün öleceksin; eser olarak, iyi ad bırakmağa çalış.
4819 ister zengin ol, ister yoksul ve fakir, her geçen yıl, ay ve gün hayatı kemirmektedir.
4820 Büyüklük ve şöhretle başın ne kadar göklere yükselirse-yükselsin, sonunda girip-yatacağın yer kara toprağın altıdır.
4821 Hayat nimetini elde edip de vaktini boşuna geçiren insan kendisini ateşe atmış demektir; o hayvandan farksızdır.
4822 insan sağlık bulup da ömrünü boşuna sarfederse, ey kardeş, bu çok çirkin bir hayat olur.
4823 Ey kardeş, sen benim kaygımı yeme; sen gözünden yaş dökerek, kendi derdin ile uğraş.
4824 Bu dünya işi sağlam bir tuzaktır; tuzağa düşme, seni sım-sıkı yakalar.
4825 Bugün sana saadet geldi, senin arzuna göre hareket eder; fakat sen ona inanma, o yine çabuk gider.
4826 Gafil olma, ölümü uzak sanma; onu beklemediğin bir anda, pusudan çıkan bir düşman gibi, karşında bulursun.
4827 Binlerce gafil kimseye bu ölüm baskın yapmıştır; bir çok toplulukları bu ölüm dağıtmıştır.
4828 Şimdi gönülü uyanık insan ne der, dinle; ölüme karşı gafil davranma, zararını görürsün.
4829 Bir çok toplulukları, bak, ölüm dağıttı; ölüm hatırıma geldikçe, göz yaşım çeşme gibi akar.
4830 Ben diyerek, göklere yükselmek isteyenin benliği kalmadı; silâhlı ordular ona karşı kâr etmedi.
4831 Gafil olma, hayat belli etmeden gider; bu zaman ve gün bir daha geri gelmemek üzere geçer.
4832 Huzura dalıp, kendini avutma, yoksa günün boşuna geçer; bu saadete inanma, o dönek ve küstahtır.
4833 Ben büyüğüm diyeni ölüm yakaladı; "ben uluyum" diyeni ölüm yendi.
4834 Ölüm bir çok şehir ve memleketleri viraneye çevirdi; ölüm bir çok saray, köşk ve evleri yıktı.
4835 Yaşayan kaç bin insan öldü ve yerin altına girip-gizlendi; orada bizim de gelmemizi bekliyorlar.
4836 Onlara dikkatle bak, gözünü aç; beyi kuldan ayırabilirmisın.
4837 Büyüklük ölüme karşı fayda etmedi; ölümden kaçan — kaçacak bir yol bulamadı.
4838 Nice ulu peygamberleri ölüm götürdü; artık kim ona karşı ilâç, deva veya silâh bulabilir.
4839 Bu cefacı dünyaya inanılmaz, o dönektir; onun tabiatı vefasızdır, küstahça hareket eder.
4840 Nasıl geçerse-geçsin, onun günü çabuk geçer; iyisi de, kötüsü de, eğrisi de, doğrusu da fânidir.
4841 insan doysa da geçer, aç kalsa da geçer; ne beye yüz verir, ne zengin, ne de kul seçer.
4842 Onun ne huzuru ve ne de zahmeti uzun sürer; ey oğul, bu kadar gürültü ve patırdıya ne lüzum var.
4843 Hakîm, bilgisi geniş, düşünce ve hareketi birbirine uygun olan kimse çok iyi söylemiş.
4844 Küçük bir saadete erince, insan kendisini unutur; sözünü mâvî gökten daha yukarılara yükseltir.
4845 Nice kabadayı, kibirli ve mağrur insanların göğüsünü ölüm ezmiş ve gözünü çıkarmıştır.
4846 İşte bu söylediklerim sana gerçek bağlılığımın bir nişanıdır, ey cömerdim.
4847 Bu hakikate vâkıf olan insan hiç bir zaman bu dünyaya kıymet vermez.
4848 Gençliği kaybettim, yaşım ileriledi; misk yerine başım kâfur örtündü.
4849 Ey insanların iyisi, bundan sonra artık, şüphesiz, ölüme hazırlanma zamanı gelmiştir.
4850 Ölüm kaygısı sardı, sevinç artık bizden gitti; ölümden sonra, acaba, hâlimiz nice olacaktır.
4851 Ey temiz kalpli insan, ben bu kaygı ve endişe içinde kıvranırken, nasıl kalkıp, hükümdarın yanına giderim.
4852 Hükümdar benden hiç istifâde edemeyecektir; kendisine faydalı olmamı istiyorsa, ona hiç bir faydam dokunamayacaktır.
4853 Eğer beni öteki dünya için yanında istiyorsa, beni yanında farzederek, doğru yola gitsin.
4854 Kadir Tanrı insan-oğlunu iki şey için yaratmış ve bundan dolayı ona bu adı vermiştir.
4855 O ya cehennemde yanmak veya cennette bey olarak, sefa sürmek için yahud bu dünyada itibarlı veya itibarsız olmak için yaratılmıştır,
4856 itibarlı olmak istersen, bunun yolunu göstermiştir; itibarsızlık istiyorsan, onun da yolunu çizmiştir.
4857 Şimdi kulun, Tanrının tevfikına mazhar olması için, kendi kulluğunu tam olarak yerine getirmesi lâzımdır.
4858 Eğer kul Tanrının tevfikına nail olursa, ona bütün iyiliklerin yolu açılmış demektir.
4859 Bundan sonra da bütün ibâdetlerin yerine getirilmesine gayret etmelidir; böylece insanı binlerce iyiliklere götüren kapılar açılır.
4860 İşte benim bildiklerim bunlar idi; sana söyledim, ey iyi arkadaşım.
4861 Size benim faydalı sözlerim lâzımdır; benim sözlerim kendimden daha iyidir.
4862 Eğer ukbâ istersen, onun yolu böyledir; eğer dünya istersen, sen kendin bunu daha iyi bilirsin.
4863 Felek rast getirdi, sen saadete kavuştun; başka ne gibi arzuların varsa, anlar da gelecektir, buna inan.
4864 Bende size faydah olacak başka ne gibi bir iyilik var, ey iyi arkadaşım.
4865 Hükümdar beni Tanrıya bıraksın; iyiliği için, ona duacı olayım.
4866 Bilgi istiyorsa, işte bildiklerim bunlardır; sen işittin, sana söylediklerimi ona da naklet.
4867 Sözümü tutunuz; eğer tutmazsanız, bugün ummadıklarınızın hepsi yarın başınıza gelecektir.
4868 Denizler kadar bilgili insan şu sözü çok iyi söylemiş; insan buna göre hareket ederse, bahtiyar olur.
4869 Bu sözüm, bak, bugün sana eş olur; yarın orada bunun ecrini bulursun.
4870 Gafil olma, sözüme göre hareket etmeğe gayret et; eğer sözümü tutmazsan, işte söylediklerim başına gelir.
4871 Hükümdardan benim için özür dile; ne yapmak lâzım ise, onu yap ve bu işi hallet.
4872 Boraya gelip-gitme zahmetine katlandığın için, Tanrı sana bunun ecrini ihsan etsin, güneş gibi parla.
4873 Ey kardeş benim için kendini üzme; bana karşı duyduğun sevgiyi eksik etme.
OĞDÜLMİŞ'İN ODGURMIŞ'A CEVABI
4874 Öğdülmiş cevap verdi ve : — Şimdi ben hakikat yolunu anladım — dedi —
4875 Söylediklerini dikkatle dinledim; sözlerini iyice tarttım; diyecek sözüm kalmadı.
4876 Doğru söyledin, hakikat budur; bundan başkası hep eğri yoldur.
4877 Hakikat sendedir, benimki ise, oyundur; hakikate boyun eğiyorum ve oyunu bırakıyorum.
4878 Şimdi ben gideyim, sen sağ ve esen kal; ey her iki dünya saadetine kavuşan insan.
4879 Ey kardeşim, Tanrı sana tevfik ve kuvvet versin; dualarında beni de unutma, gönülden çıkarma.
4880 Benim için de Tanrı'ya duâ et; Tanrı beni uyandırsın ve gönül gözümü açsın.
4881 Sözünü kesti, ayağa kalktı, vedâlaştı ve evine doğru yola düştü.
4882 Atına binip, tekrar evine geldi ve girip, bir az dinlendi.
4883 Yedi, içti ve bir müddet düşünceye daldı; işittiği sözler üzerinde uzun-uzun durdu.
4884 Güneş yüzüne siyah peçe örttü, her tarafı toz-duman rengi kapladı.
4885 Rûmî kızı zülüflerini çözerek, yüzünü örttü; her taraf siyah zülüf rengini aldı.
4886 Göğün her tarafı zenci yüzüne döndü; uçan kuşlar kondu, dolaşan mahlûklar durdu.
4887 Kalkıp, âbdest aldı ve yatsı namazını kıldı; yatak istedi ve işlerini bitirip, yattı.
4888 Bir az uykuya daldı, tekrar uyandı; Merih yıldızı tepeden kenara kaymıştı.
4889 Tekrar baktı, Ülker yıldızının başı ufka kaymış, karşısında şarktan Akrep kalkıp, yükselmişti.
4890 Tekrar bir az yattı, fakat uyuyamadı; bir nöbetçi gibi, gözünü yummadı.
4891 Uyumadan, bir müddet yattı, düşündü; göğün derisi kâfura boyandı.
4892 Abîr serpilmiş gibi, gök alacalandı; ufuktan etrafa dallanarak, mızraklar yükseldi.
4893 Güneş yükseldi, yerden toz kalktı; dokuz al tuğu yaklaşmağa başladı.
4894 Öğdülmiş kalkıp, âbdest aldı; namazını kıldı ve duâ etti.
4895 Kızarmış mızraklar ile kalkan ufuktan gözükürken, kalkıp, saraya gitti ve doğruca içeri girdi.
4896 Hükümdar geldiğini haber alınca, onu yanına çağırttı; Öğdülmiş huzuruna girip, ellerini kavuşturdu.
4897 Hükümdar işaret etti ve ona oturacak yer gösterdi; o edeple, vakarla gösterilen yere geçti.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SUÂLİ
4898 Bir parça durduktan sonra, hükümdar sordu : — Ey temiz tabiatlı, söyle, ne haber — dedi —
4899 Kardeşin ne diyor, işin nasıl oldu; dileğin ne oldu, arkadaşın geliyor mu.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
4900 Öğdülmiş cevap verdi, onun söylediği sözleri, neler konuştuklarını, hepsini olduğu gibi anlattı.
4901 İkisi arasında konuşulan sözleri hükümdara aynen arzetti.
4902 Hükümdar bir az durdu ve kendi-kendine düşündü; gönülü yaralandı ve gözlerinden yaş döküldü.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
4903 Hükümdar : — Kardeşin doğru söylemiş; söz onun söylediği sözdür — dedi —
4904 Bugün biz kendimize zulüm ettiğimiz gibi, ona da zulüm ve eziyet ediyoruz.
4905 Bu dünya geçicidir, kalmaz; bu kalan hayatın da ne kadar süreceği belli değildir.
4906 Hiç şüphe yok, ebedî dünya bize doğru yaklaşmaktadır; ister bize huzur, ister zahmet getirsin, gelmesi uzun sürmez.
4907 Nerede huzur varsa, rahat oradadır; orada insanın yeri ve yolu iyi olur.
4908 Senin kardeşin gafletten tamâmiyle kurtulmuştur; onu çağırtmakla buraya getirmemize imkân yoktur.
4909 Bizim bu varlığımız hava ve hevesin esiridir; zamanımız ve hayatımız boşu-boşuna geçip-gidiyor.
4910 Dinle, imdi gönülü diri olan insan ne der; bak, sana iyi sözler ile öğüt ve nasihat verir.
4911 Hava ve nefis sana düşmandır; imkân bulursa, hiç şüphe etme, senden eski öcünü alacaktır.
4912 Hava ve nefis canlanırsa, gönül ölür;gönül ölürse, ibâdet ihmâl edilir, ey oğul.
4913 Hava ve nefis boynunun bu kadar kalınlaşmış olduğuna bakılırsa, bizim gönlümüz bugün ölmüş olmalıdır.
4914 Ululuk, büyüklük ve bu saadet günleri uzun sürecek değildir, ey temiz kalpli insan.
4915 Dikkat edersen, bu dünyanın huzuru az, eziyeti çoktur; zahmeti çok olduğu gibi, üstelik bir de lanet ve bed-duâya uğramak felâketi vardır.
4916 Bilgili ve dünyada tecrübeler görerek yaşı ilerilemiş olan insan çok iyi söylemiştir.
4927 Büyüklük ile fazla sevinme ve gururlanma; insan büyüdükçe zahmeti de artar.
4926 Sevinç nerede ise, sonunda belâ vardır; huzur nerede ise, bin türlü eziyet de oradadır.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SUÂLİ
4919 Hükümdar tekrar: — Ey Öğdülmiş'im — dedi— kardeşini buraya çağırmaktan maksadım,
4920 Beni iyiliğe sevketmesi idi; ey pehlivan, acaba gönlüm tekrar canlanabilirini.
4921 Direndi, buraya gelmeğe, eş-dost ve kardeşlerinin yüzünü görmeğe razı olmadı.
4922 Dikkat edersen, söylediklerinin hepsi doğrudur; onu şimdi zorlamak da yerinde olmaz.
4923 Sana da gidip-gelmek zahmet oldu; çok konuştun, çok koştun ve çok yoruldun.
4924 Bekleyelim, bir bakalım, ey cömert; sonu ne olacak ve zaman bize daha neler gösterecektir.
4925 Gelecek hâdiseler karanlık geceye bürünmüştür, ey iyi arkadaşım, ancak parlak güneş aydınlatabilir.
4926 "Zamane yayı kuruludur; insanlara bâzan faydası, bâzan de zararı dokunur.
4927 Bütün işleri Tanrı hükmüne bırak; vakti gelince, yoluna girer ve kendiliğinden açılır, ey gönlü diri olan insan.
4928 İnsan hangi iş ile uğraşır ve ondan netice alamazsa, onu bir müddet bir tarafa bırakmalıdır; ey derin bilgili insan.
4929 Bu dünyanın huyu böyledir; peşine düşersen, senden kaçar; vaz geçsen, sana doğru gelmeğe başlar.
4930 Bir az bekleyelim ve onu tecrübe edelifn; sonu ne olacak ve önümüzdeki günler bize neler gösterecek.
4931 Olabilir ki, bir gün bizi ister; iyice düşünerek, kendisi için hangisi daha faydalı ise, onu yapar.
4932 Buraya gelince, hükümdar sözünü kesti; Öğdülmiş yavaşça kalkıp, dışarı çıktı.
4933 Bu konuşmadan sonra yine bir kaç gün geçti; hükümdar iyice baktı, bu işin ilerisini ve gerisini düşündü.
Yorumlar
Yorum Gönder