6087 Sözüm şudur : Ey kardeş, gâfil olma, hayatı ve ömrü fenalıkla boşuna geçirme.
6088 Dürüst ol, doğruluk yolundan ayrılma; bil ki, insanı dilek ve arzularına bu yol ulaştırır.
6089 Her mahlûka karşı merhametli ol, gönülün ile dilini bir ederek, Tanrıya ihlâsla ibâdet kıl.
6090 Dünya düşüncesini kısa tut, ibâdeti uzun; acele ederken, sakin ve hiddetlenirken de, halîm ol.
6091 Ölümü unutma, bunun hazırlığını gör; kendini unutma, aslını ve menşeini bil.
6092 Dünyaya tamah ederek, ruhunu karartma; dünya kalır, fakat sen peşimanlık ile inleyerek gidersin.
6093 Tanrı hükmüne razı ol; ne gelirse, ona tahammül et; sırası geldikçe, halka faydalı ol.
6094 Doğru söyle, sözün dürüst ve tam olsun; sözü yalan kimseler küstah olur.
6095 Güler yüzlü, tatlı sözlü ol ve iyi hareket et; böylece devir döner ve sana saadet geliverir.
6096 Cömert ve alçak gönüllü ol, tuz-ekmek yedir; başkalarının aybını görme, ört ve yok farzet.
6097 Arzularına hâkim ol; öfkelenirsen, kendini tut; nefsin eğri yola saparsa, ona mâni ol.
6098 Kendi menfaatini düşünme, halkın menfaatini düşün; halka yük yükleme, yükü kendin taşı.
6099 Malını, mülkünü, neyin varsa, günahlarının kefareti olarak dağıt; halkı sevindir, ey derin bilgili insan.
6100 İnsanların seçkini insanları kurtarır; onların sevinci uğrunda kendi sevgili canını feclâ eder.
6101 Yüksek, seçkin, bilgili, akıllı ve çok iyi düşünen insan pek güzel söylemiştir.
6102 insanların seçkini faydalı olan insandır; halk nazarında muteber kimse, merhametli olan insandır.
6103 insanlık adını taşıyabilmek için, iki şey lâzımdır; biri merhametli olmak, biri de cömert olup, mal dağıtmaktır.
6104 Bak, akıl bundan daha güzel söyler; aklın yolunu tutmanın faydası çoktur.
6105 Cömert derler, cömert kimdir; cömert canını feda ederek, insanın hakkını veren insandır.
6106 Gümüş dağıtmak cömertlik değildir; cömert halk için canını feda eder.
6107 Cömert insan halka malını akıtırsa, halk da koşarak, onun etrafında toplanır.
6108 Dünyada şân ve şöhret iki şey ile kaimdir; biri mal, mülk sahibi, biri şerefli olmaktır.
6109 Bu iki şeyi bulup, insan tam bin yıl yaşasa bile, sonunda ölüm gelince, durum değişir.
6110 Halk vazifesini yaparsa, beyler büyür, yükselir; üzengi varsa, insan yuları kuvvetli tutar.
6111 Dünyanın, devletin ve halkın ahvâli budur; bunlar bulunmaz; bulununca da bey artık ihtiyarlamış olur.
6112 Sen göçeceksin, senin adın geçecektir; son gününde seni göçüren ölüm gelecektir.
6113 Göçecek olan kimse köşk ve saray yapmaz; gezgin kimse yolda aylar ve yıllarca kalmaz.
6114 Ey kardeş, kendini bu yolu geçmiş bil; bu dünyada fazla sevinip gülme.
6115 Bu dünya kalmaz geçicidir; insan ölecektir, bunun günü belli olmaz.
6116 Ölümün pençesi hazırlanmıştır; gaflet içinde yürürken, onun çengeli insana saplanır.
6117 Bu dünya bir yemektir; bu yemeği yiyenin adını sen söyle, ona benim cesaretim yok.
6118 Heva ve arzu peşinde koşma, nefsine mâni ol; başkalarını çekiştirme, dilini tut.
6119 Gönülü uyanık insan ne der, dinle; bu söze göre hareket edersen, sana zarar gelmez.
6120 Heva ve arzu peşinde koşmak çok zevklidir; fakat bu zevk için yarın ağır bir şekilde hesap sorulacaktır.
6121 Tatlıya karşı tatsız, lezzetliye karşı acı, çıkışa karşı iniş ve yüksekliğe karşı da derinlik vardır.
6122 Bu dünya tam bir kıza benzer; ey yumuşak huylu insan, o seni aldatmasın.
6123 O senin gibi bir çok insanları yele verdi; hükümdar gibi bir çok beyleri gördü-geçirdi.
6124 Bugün size baktı ve el uzattı, gâfıl olma, ey temiz yürekli insan.
6125 Sana ne verdi ise, yine alacaktır; sende neler topladı ise, onları yine dağıtacaktır.
6126 Ne kadar gülerse-gülsün, bir gün yine ağlatır; ne kadar düzeltirse düzeltsin, bir gün bozar, dağıtır.
6127 Onun tabıati cefâcı ve küstahtır; aydınlığı az, tozu ve dumanı daha çoktur.
6128 Süslenir, insana kendini gösterir; gönül verirsen, senin elini-ayağını bağlar.
6129 Şeker ile besler, sonunda zehir verir; eyhakîm, dönek saadet böyledir.
6130 Takva sahibi insan ne der, dinle; ey saadete eren kimse, bunu iyice düşün.
6131 Geriye bırakacağın bu dünyaya gönül verme, sakın; ey sakin tabiatlı insan, o cefa edicidir.
6132 Bak, yüksek, seçkin, bilgili ve çok akıllı insan ne kadar güzel söylemiş.
6133 Dönek saadete kendini kaptırıp, yolunu şaşırma; saadete inanılmaz, bakarsın, değişiverir.
6134 Dünya ve saadet günleri bir gölgedir; gölge dâima aynı yerde ve aynı şekilde kalmaz.
6135 Dinine kıymet ver, bu dünyaya değer verme; ey bilgisi deniz gibi olan insan, sana dinin kıymet kazandırır.
6136 Rahata erdim diye, avunma ve sevinme, kendini tut; Tanrıya zikret ve ibâdetle meşgul ol.
6137 Ey kardeş, saadet seni sarhoş etmesin; ayılınca, hiç şüphe yok, gözün yaşla dolar.
6138 Akıllı, anlayışlı ve sözünü tecrübeye dayanarak söyleyen bey ne der, dinle.
6139 Saadet gelip, kimi sarhoş ederse, onun kara toprak altında inlemekten kalbi parçalanır.
6140 Kim büyüklükten sarhoş olup, kendini kaybederse, sonunda kara toprak altında bunun cezasını çeker.
6141 Gençlik, zenginlik veya bu saadet sarhoşluğu, ey kudretli insan, şarap sarhoşluğundan beterdir.
6142 Eğer içki içen şaraptan sarhoş olursa, uyuyunca bu sarhoşluk geçer ve kalkınca ayılmış olur.
6143 Saadetin sarhoş ettiği kimse ise, bir daha ayılamaz; ölüm yakalayıncaya kadar uyur, uyanmaz.
6144 Adın kul oldu, sen beyler işi ile uğraşma; ey iyi insan, kendi kulluğun ile meşgul ol.
6145 Hayat çok uzun sürecek değildir; büyüklük şöhreti pek uzaklara gidecek değildir.
6146 Binlerce yıl yaşasa bile, insan nihayet bir gün ölecektir; vücudda birleşmiş olan azalar birbirlerinden ayrılacaktır.
6147 Şimdi buna benzer şu sözü dinle, onu benimse ve küçümseme.
6148 Bütün arzularına ve dünya nimetlerine nail olsan, âb-ı hayatı bulup, ondan içsen,
6149 Elini uzatarak, gökteki yıldızları tutsan ve başın göğe değse bile, sonunda sen yine yerdesin.
6150 Ey kardeş, sana doğrusunu söyleyeyim; ey gönüldeş, senden niçin gizleyeyim.
6151 Bu dünya malını, türlü nimetini, güzel yüzlülerin nâz ve işvelerini insan nasıl sevmez.
6152 Rahat, arzu ve bu nimetlerin hepsini terk edince, dönek dünya bana bu kapıyı kapadı.
6153 Bu dünya insanı Tanrıdan uzaklaştırır; iyi işlere mâni olur ve yapılmasına meydan vermez.
6154 Bundan korktuğu için, arif dünyayı bırakıp, zahmeti tercih ederek, dünyayı dolaşır-durur.
6155 Biri dağda koşar, evi mağaradır; onun yediği ot kökü, içtiği yağmur suyudur.
6156 Biri Tanrıya karşı bu korku ve endişe ile, bitkin bir hâlde, çöllerde koşar.
6157 Biri çullara bürünmüş, biri gözünden yaş dökerek, diyâr-diyâr dolaşır.
6158 Biri yemek yemez, kendini zayıflatır; biri gece yatmaz, ayakta durur.
6159 Uyanmış insanlar böyle yaşarlar; gafillerin gafili biz ise, uykuya dalmışız.
6160 Ey kardeş, sen şimdi kendini koru; dünya senin oldu, sen baş oldun.
6161 Heva ve arzularına hâkim ol, akıl ile nefsin boynunu kır; insanlık nişanı ve akıllılık alâmeti budur.
6162 Bu ikisi ile insan zorla kendini mahveder; kim bunların esiri olursa, onu iztıraba sürükler.
6163 işte ben bugün ayrılıp gidiyorum; senin de yolun budur; iyilik yap da beni öyle takip et.
6164 Kötülere katılma, her vakit iyi hareket et; kötü insan için, her iki dünya felâketler ile doludur.
6165 Gönülü olgunlaşmış, ölmeden önce âhiret işini yoluna koymuş olan insan ne der, dinle.
6166 Ey deve aygırı gibi, cesaretle kötülüğe koşan insan, kötülük etme, kötülüğü zehir besler.
6167 Ey insanlara geniş bir salâhiyetle hüküm eden kimse, ölüm yetişmek üzeredir, çabuk bir çâresine bak.
6168 Ey ben diyen insan, şu beni, beni bırak; ölüme hazırlan, o seni, seni diyor.
6169 Ey aç gözlü, tamahkâr, bu dünyanın kulu olan insan, ölüm seni tutmak için tamah ediyor.
6170 Odgurmış devam etti : — Ey kardeşim, keder içinde gidiyorum; bugün bilhassa şu iki şey için üzülüyorum.
6171 Biri Tanrıya ibâdet edemeyeceğim, ikincisi de dilim Tanrıyı zikredemeyecektir.
6172 Bugün veya yarın bu göz kapanınca, ben de sizin duanıza muhtaç olacağım.
6173 Ey kardeş, duada beni unutma; benden sonra sen geleceksin, yanaş.
6174 Benim hâlimi işte görüyorsun, bu sana ibret olsun; buna göre bir çâre ve tedbir al.
6175 Ölüm geldi, götürüyor, ben keder içinde gidiyorum; benden sonra sana gelecektir, sen hazırlıklı bulun.
6176 Bugün ben üzüntü içinde ayrılıp gidiyorum; bir daha ne zaman kavuşacağımızı ancak Tanrı bilir.
6177 Ölen ve ölürken inleyerek, başını yere vuran insan ne der, dinle.
6178 Ölüyorum, peşimanlıktan iki gözüm iki çeşme oldu; bu ölüm tatlıları tatsızlaştırıyor.
6179 Ölümden sonra insanı ıkı yol bekler; acaba bu ikisinden hangisi benim yolum olacaktır.
6180 Odgurmış devamla : — Ey merhametli kardeşim, benim kaygımla sen gönlünü yaralama— dedi —
6181 Benden sonra feryad etme ve gönlünü üzme; mümkün mertebe kendine hâkim olmağa çalış ve bana duâ et.
6182 Fazla ağlama, buna mâni olmağa gayret et; bu Tanrının emridir, işte bu kadar.
6183 Haydi, şimdi dön, tekrar evine git; bu keder ve kaygı ile canını sıkma.
6184 Sana lüzumlu olan her sözü söyledim; ey temiz kalpli insan, sözümü unutma.
6185 Hükümdara benden selâm söyle; ey kemâl sahibi insan, bu artık son selâmımdır.
ÖĞDÜLMİŞ'İN ODGURMIŞ'A CEVABI
6186 Öğdülmiş bir az durup-düşündükten sonra, cevap verdi: —Ben seni böyle bırakıp, nasıl giderim — dedi —
6187 Sen tek başına bu ağır hasta hâlinde ne yaparsın, ey asîl insan.
ODGURMIŞ'IN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6188 Odgurmış tekrar: — Oğlum, şimdi git; sen benim için hiç üzülme — dedi —
6189 Rabbimin zikri beni teselliye kâfidir; Tanrı beni bırakmaz; o benim işimi yoluna koyar.
6190 Tanrı kime lütuf etmiş ve onu aziz eylemiş ise, artık onun her işi iyi gider.
6191 Doğru sözlü ve her işi önceden gören keskin görüşlü insan çok güzel söylemiş :
6192 Tanrı kime inayet ve yardım ederse, dünya onun olur ve o saadete kavuşur.
6193 Kim Tanrının fazlına tamamen mazhar olursa, o .her iki dünya saadetine nail olur.
6194 Ey cesur oğul, Tanrı onu terk ettikten sonra, ister köpek olsun, ister boz-kurt, hepsi birdir.
6195 Odgurmış:—Kardeşim, haydi git, sağ ol, gözünden yaş dökme — dedi — ve sözünü kesti.
6196 Öğdülmiş kalkıp, Odgurmış'ı kucakladı ve öpüp ağlayarak, göz yaşı döktü.
6197 Üzüntü ile oradan kalkıp çıktı; atına binip, evine doğru yola koyuldu.
6198 Gelip evine girdi; yüzü kederli, neş'esız ve gönülü hüzün ile dolmuş idi.
6199 însan oğlu, dikkat edersen, ne kadar zayıf bir mahlûktur; sevinci az ve her şey onun için bir kaygı kaynağıdır.
6200 Bütün dileklerine kavuşursa, sevinç onu neş'elendirir; kaygı gelirse, keder onu ağlatır.
6201 Sevdiklerini bulunca, onlara sevinerek ve gülerek bakar; ayrıldığı zaman yine kederi ile baş-başa kalır.
6202 Bir bakarsın, visal onu sevinçle oyalar; bir bakarsın, firak onu sonsuz bir kederle ağlatır.
6203 Dünyada firaktan daha güç ne var; firakın kaygıları denizden daha derindir.
6204 Sağ iken, ayrılsalar bile, insanlar yine kavuşurlar; isteyip arayarak, tekrar birbiri ile buluşurlar.
6205 Hepsinden güç olan ayrılış bu ölümdür; ölüme çâre yok, ona silâhla karşı konulmaz.
6206 Her şeyin firakı yakın veya uzak olabilir; ölümün firakı uzak bir firaktır.
6207 Şimdi buna benzeyen şu beyti oku; okursan, mânasını da iyice anlarsın :
6208 Her şeyden ağır olan firak ölümdür; şu gören göz firak yüzünden yaş döker.
6209 Sağ iken, firaka karşı bir visal ümidi vardır; ölen ise, şüphesiz, visalden uzaktır.
6210 Öğdülmiş bir az teselli bularak, yedi içti ve kalkıp, namazını kıldı.
6211 Güneş yere indi ve yüzünü gizledi; gök yüzü karşısından yükselerek, onun izini takip etti.
6212 Döşek istedi, yattı, uykusu gelmedi; keder ve kaygı içinde gözünü yummadı.
6213 Kalkıp, kapıya çıktı, göz yaşı döktü; dünyanın rengi habeş derisine benzemişti.
6214 Tekrar odasına dönüp, yatağına girdi; kederine hâkim olarak, bir az teselli buldu.
6215 Rûmî kızı yüzünü yere gizledi; dünyanın rengi zenci yüzüne döndü.
6216 Uykusu gelmedi, kalktı, tekrar baktı; Ülker yıldızı aşağıya inmiş ve gece sonuna yaklaşmıştı.
6217 Gözlerini göğe dikerek, uzun müddet seyre daldı; karanlık gece olduğu gibi devam etti ve bir türlü aydınlanmak bilmedi.
6218 Bir az yattı, uyudu; tekrar uyanıp, kalktı; başını kaldırıp, mavi göğe baktı.
6219 Doğudan Kara-Kuş yıldızı çıktı, yükseldi; düşman meş'alelerini yakmış gibi, ateş parladı.
6220 Yedi-Kardeşler başını yukarı kaldırdı; Yıldırık yıldızı Aygır burcuna doğru eğildi.
6221 Erentir'in başı yere yakın bir noktaya kadar indi; güneş başını kaldırdı ve parlak yüzünü açtı.
6222 Öğdülmiş tekrar kalktı, âbdest aldı, temizlendi, tarandı; namaz kıldı, evradını okudu.
6223 Dünya altın rengine büründü, gök yüzü alev gibi kızardı.
6224 Elbiselerini giyip, derhâl atına bindi ve evinden çıkıp, tekrar saraya geldi.
6225 inip, yürüyerek, doğruca saraya girdi; hükümdar çağırınca, kendisini toparladı, huzura çıktı.
6226 Hükümdar Öğdülmiş'e dikkatle baktı ve bu iyi insanın gönlünü kederli gördü.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SUÂLİ
6227 Hükümdar sordu : — Bu hâlin nedir, ey sakin huylu insan, ben seni düşünceli buluyorum.
6228 Gönlüne bugün nasıl bir derd yüklendi; alnındaki düğümde bunun alâmetini görüyorum.
6229 Kırmızı yüzün neden bugün solmuş? dünya başka ne endişeler çıkardı ?
6230 Henüz saadet senden yüz çevirmedi; bu dönek dünya ve saadet henüz sana tebessüm ediyor.
6231 Felek henüz senin muradınca devrediyor; ey kahraman, ay, güneş, zaman arzu ettiğin gibi doğuyor.
6232 Ben sana karşı henüz kaşımı çatmış değilim; senden çok memnunum, sana hep iltifat ediyorum.
6233 seni bu kaygı ve kedere düşürdü; bu hâlin nedir; cevâbını öğrenmek isterim.
6234 Ey oğul, böyle bir zamanda bu nasıl bir derddir; bana söyle, ey sakin tab-atli insan, ben de bileyim.
6235 Sen zahmet çekerken veya endişe içinde iken, ben nasıl sevinç duyabilirim.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6236 Öğdülmiş cevap verdi; söze başlayarak, kardeşinin hastalığını ve durumunun nasıl olduğunu,
6237 Kendisinin oraya gittiğini ve onu nasıl bulduğunu, onun nasıl öğüt ve nasihatte bulunduğunu birer-birer anlattı.
HÜKÜMDARIN ÖGDİLMİŞ'E SUÂLİ
6238 Hükümdar çok müteessir oldu, ağlamağa başladı ve:—O iyi insana çok yazık — dedi —
6239 Tanrı onun canını bağışlasın, onun etine ve kanına bir halel getirmesin.
6240 Devamla : — Onun hâli nasıldır; onu bırakıp gelmeğe gönlün nasıl razı oldu — dedi —
6241 Ona kim hizmet eder, hastalığına kim bakar; o hasta-hasta yalnız başına nasıl orada kalır.
6242 Niçin orada bir müddet kalmadın; onu kime emânet ettin de, bu hâlde bıraktın, geldin.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6243 Ögdilmiş cevap verdi : — Ey deniz gibi derin bilgili insan, bu sözleri ona ben de söyledim — dedi -—
6244 Bana itiraz etti, sözümü dinlemedi; sözüne karşı koymağı denedim, fakat gücüm yetmedi.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6245 Hükümdar : — Onu Tanrı korusun; o isterse, şifa ihsan ederek, onu ayağa kaldırır — dedi —
6246 O gönlünü, fikrini Tanrıya bağlamıştır; ey oğul, bir olan Tanrı onu elbette boş bırakmayacaktır.
6247 Hangi kul her keşten yüz çevirip, yaratan rabbine sığınırsa,
6248 Bir olan Tanrı onu, şüphesiz, korur, onun arzularını yerine getirir ve o da iyi nâm kazanır.
6249 Şimdi buna benzeyen şu sözü dinle; bu senin gönlünde bulunsun, her işinde onu hatırla :
6250 Her şeyi terk et, Tanrıya sığın; gönül ve dilini temiz tut; hareketini düzelt.
6252 Bütün arzularını Tanrı verecektir; şeytana karşı iyice mücâdele et; Tanrıya karşı da ihlâsını bozma.
6252 Hükümdar devamla:—Ey Öğdülmiş, fazla keder ve endişe edip, üzülme — dedi —
6253 O iyilerin başında gelen iyi bir insan idi; ölünce de Tanrı onun işini kolaylaştıracaktır.
6254 Ey hakîm, bu iş yarın bize de gelecektir; acaba hayatımız nasıl geçecek ve bunda bizler ne kazanacağız.
6255 Yazık, biz gençliğimizi boşuna geçirdik; yazık, vücûdumuz, kalbimiz ve fikrimiz hep kötüden de kötüdür.
6256 Hayat bugün rüya gibi oldu; o nasıl geçti ise, mükâfatı da öyle olacaktır.
6257 Bu kalan ömrü artık heder etmemeli, heva ve arzulara gönül vermemelidir.
6258 Nasıl olsa sonunda bu vücud ölecektir ve ölümden sonra da bin peşimanlık vardır.
6259 Bugünden itibaren sen dışarıda halka şefkat göster ve onun derdleri ile meşgul ol.
6260 Beni ve kendini böylece kurtarmağa çalış, bunun karşılığında Tanrı bize iyi yol gösterecektir.
6261 Sakin tabiatlı olan ve Tanrı kullarına karşı merhametle hareket eden insan ne der, dinle.
6262 Kim iyilik ederse.Tanrı bunun karşılığında ona da iyilik verir; ey iyi insan, sen müsterih ol.
6263 Kim kötülük ederse, kendisine eder; o kütülüğün karşılığı da kötü olur.
6264 Kötülük istersen, git, kötülük yap; fakat şunu da bil ki, bu kötülüğün karşılığı seni bir gün inletecektir.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6265 Öğdülmiş cevap verdi: — Hükümdar bu şekilde öğüt ve nasihatleri ile beni desteklemekte devam ettiği müddetçe,
6266 Halka tatbik edilen kanunlar dâima iyi olur; Tanrı da bu beyliği her vakit ayakta tutar — dedi —
6267 Hükümdar çok yaşasın, saadeti ve kudreti dâim olsun; benim canım, tenim ve bütün varlığım ona feda olsun.
6268 Ölümlü insan için, iyi addan başka, hiç bir şeyin değeri yoktur; kudretli Tanrım iyi ad ile ömür sürdürsün.
6269 Bu ölüm seni yakalamak üzere hazırlanmış bulunmaktadır; kendini gaflet uykusuna bırakma.
6270 Bilgili insan çok güzel söylemiş; takva sahibi olan insan bu yoldan yürür.
6272 Görünmez ecel pusuda bekler, ümit peşinde koşan gafil insanları ansızın yakalayıverir.
6272 Ezelden yazılmış olan ecel erişince, iyi veya kötü, her kes kara toprak olur.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6273 Hükümdar: —Bugünden itibaren Tanrı bana tevfik versin de ben bu yolda hukümü yürüteyim — dedi.
6274 Hükümdar durdu ve sözünü kesti; Öğdülmiş kalkıp, huzurdan çıktı.
6275 Öğdülmiş yine bir kaç gün sabır etti; keder ve endişesini içine akıttı.
6276 Kardeşi için üzüntü içinde idi; gittikçe sarardı, kederden adetâ eridi.
6277 Fakat fazla tahammül edemedi; tekrar gidip, kardeşini görmek istedi.
6278 Kalkıp saraya gitti, hükümdarın daveti üzerine, huzura çıktı.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA SUÂLİ
6279 Hükümdara mâruzâtta bulundu ve : — Ben bugün kardeşimi yoklamak üzere, onu ziyaret etmek istiyorum—dedi —
6280 Acaba ne hâldedir, onu bir göreyim; hayatta olup-olmadığını bir öğreneyim.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6281 Hükümdar: — Gidersen, çok iyi edersin; kardeşlik ve yakınlık karşılıklı ziyaretler ile yerine getirilir — dedi —
6282 Git, benim tarafımdan da hatırını sor; hastalığına bak, nasıldır; kendisini teselli et.
6283 Öğdülmiş "baş üstüne" diyerek, oradan kalkıp çıktı; evine gelip, bir az dinlendi.
6284 Bir az yedi, içti; tekrar atına binip, mahzûn-mahzûn, kardeşinin bulunduğu yere doğru yola çıktı.
6285 Yaklaşınca, atından inip, yayan yürüdü; kapıya gelip, seslendi ve girmek için izin istedi.
6088 Dürüst ol, doğruluk yolundan ayrılma; bil ki, insanı dilek ve arzularına bu yol ulaştırır.
6089 Her mahlûka karşı merhametli ol, gönülün ile dilini bir ederek, Tanrıya ihlâsla ibâdet kıl.
6090 Dünya düşüncesini kısa tut, ibâdeti uzun; acele ederken, sakin ve hiddetlenirken de, halîm ol.
6091 Ölümü unutma, bunun hazırlığını gör; kendini unutma, aslını ve menşeini bil.
6092 Dünyaya tamah ederek, ruhunu karartma; dünya kalır, fakat sen peşimanlık ile inleyerek gidersin.
6093 Tanrı hükmüne razı ol; ne gelirse, ona tahammül et; sırası geldikçe, halka faydalı ol.
6094 Doğru söyle, sözün dürüst ve tam olsun; sözü yalan kimseler küstah olur.
6095 Güler yüzlü, tatlı sözlü ol ve iyi hareket et; böylece devir döner ve sana saadet geliverir.
6096 Cömert ve alçak gönüllü ol, tuz-ekmek yedir; başkalarının aybını görme, ört ve yok farzet.
6097 Arzularına hâkim ol; öfkelenirsen, kendini tut; nefsin eğri yola saparsa, ona mâni ol.
6098 Kendi menfaatini düşünme, halkın menfaatini düşün; halka yük yükleme, yükü kendin taşı.
6099 Malını, mülkünü, neyin varsa, günahlarının kefareti olarak dağıt; halkı sevindir, ey derin bilgili insan.
6100 İnsanların seçkini insanları kurtarır; onların sevinci uğrunda kendi sevgili canını feclâ eder.
6101 Yüksek, seçkin, bilgili, akıllı ve çok iyi düşünen insan pek güzel söylemiştir.
6102 insanların seçkini faydalı olan insandır; halk nazarında muteber kimse, merhametli olan insandır.
6103 insanlık adını taşıyabilmek için, iki şey lâzımdır; biri merhametli olmak, biri de cömert olup, mal dağıtmaktır.
6104 Bak, akıl bundan daha güzel söyler; aklın yolunu tutmanın faydası çoktur.
6105 Cömert derler, cömert kimdir; cömert canını feda ederek, insanın hakkını veren insandır.
6106 Gümüş dağıtmak cömertlik değildir; cömert halk için canını feda eder.
6107 Cömert insan halka malını akıtırsa, halk da koşarak, onun etrafında toplanır.
6108 Dünyada şân ve şöhret iki şey ile kaimdir; biri mal, mülk sahibi, biri şerefli olmaktır.
6109 Bu iki şeyi bulup, insan tam bin yıl yaşasa bile, sonunda ölüm gelince, durum değişir.
6110 Halk vazifesini yaparsa, beyler büyür, yükselir; üzengi varsa, insan yuları kuvvetli tutar.
6111 Dünyanın, devletin ve halkın ahvâli budur; bunlar bulunmaz; bulununca da bey artık ihtiyarlamış olur.
6112 Sen göçeceksin, senin adın geçecektir; son gününde seni göçüren ölüm gelecektir.
6113 Göçecek olan kimse köşk ve saray yapmaz; gezgin kimse yolda aylar ve yıllarca kalmaz.
6114 Ey kardeş, kendini bu yolu geçmiş bil; bu dünyada fazla sevinip gülme.
6115 Bu dünya kalmaz geçicidir; insan ölecektir, bunun günü belli olmaz.
6116 Ölümün pençesi hazırlanmıştır; gaflet içinde yürürken, onun çengeli insana saplanır.
6117 Bu dünya bir yemektir; bu yemeği yiyenin adını sen söyle, ona benim cesaretim yok.
6118 Heva ve arzu peşinde koşma, nefsine mâni ol; başkalarını çekiştirme, dilini tut.
6119 Gönülü uyanık insan ne der, dinle; bu söze göre hareket edersen, sana zarar gelmez.
6120 Heva ve arzu peşinde koşmak çok zevklidir; fakat bu zevk için yarın ağır bir şekilde hesap sorulacaktır.
6121 Tatlıya karşı tatsız, lezzetliye karşı acı, çıkışa karşı iniş ve yüksekliğe karşı da derinlik vardır.
6122 Bu dünya tam bir kıza benzer; ey yumuşak huylu insan, o seni aldatmasın.
6123 O senin gibi bir çok insanları yele verdi; hükümdar gibi bir çok beyleri gördü-geçirdi.
6124 Bugün size baktı ve el uzattı, gâfıl olma, ey temiz yürekli insan.
6125 Sana ne verdi ise, yine alacaktır; sende neler topladı ise, onları yine dağıtacaktır.
6126 Ne kadar gülerse-gülsün, bir gün yine ağlatır; ne kadar düzeltirse düzeltsin, bir gün bozar, dağıtır.
6127 Onun tabıati cefâcı ve küstahtır; aydınlığı az, tozu ve dumanı daha çoktur.
6128 Süslenir, insana kendini gösterir; gönül verirsen, senin elini-ayağını bağlar.
6129 Şeker ile besler, sonunda zehir verir; eyhakîm, dönek saadet böyledir.
6130 Takva sahibi insan ne der, dinle; ey saadete eren kimse, bunu iyice düşün.
6131 Geriye bırakacağın bu dünyaya gönül verme, sakın; ey sakin tabiatlı insan, o cefa edicidir.
6132 Bak, yüksek, seçkin, bilgili ve çok akıllı insan ne kadar güzel söylemiş.
6133 Dönek saadete kendini kaptırıp, yolunu şaşırma; saadete inanılmaz, bakarsın, değişiverir.
6134 Dünya ve saadet günleri bir gölgedir; gölge dâima aynı yerde ve aynı şekilde kalmaz.
6135 Dinine kıymet ver, bu dünyaya değer verme; ey bilgisi deniz gibi olan insan, sana dinin kıymet kazandırır.
6136 Rahata erdim diye, avunma ve sevinme, kendini tut; Tanrıya zikret ve ibâdetle meşgul ol.
6137 Ey kardeş, saadet seni sarhoş etmesin; ayılınca, hiç şüphe yok, gözün yaşla dolar.
6138 Akıllı, anlayışlı ve sözünü tecrübeye dayanarak söyleyen bey ne der, dinle.
6139 Saadet gelip, kimi sarhoş ederse, onun kara toprak altında inlemekten kalbi parçalanır.
6140 Kim büyüklükten sarhoş olup, kendini kaybederse, sonunda kara toprak altında bunun cezasını çeker.
6141 Gençlik, zenginlik veya bu saadet sarhoşluğu, ey kudretli insan, şarap sarhoşluğundan beterdir.
6142 Eğer içki içen şaraptan sarhoş olursa, uyuyunca bu sarhoşluk geçer ve kalkınca ayılmış olur.
6143 Saadetin sarhoş ettiği kimse ise, bir daha ayılamaz; ölüm yakalayıncaya kadar uyur, uyanmaz.
6144 Adın kul oldu, sen beyler işi ile uğraşma; ey iyi insan, kendi kulluğun ile meşgul ol.
6145 Hayat çok uzun sürecek değildir; büyüklük şöhreti pek uzaklara gidecek değildir.
6146 Binlerce yıl yaşasa bile, insan nihayet bir gün ölecektir; vücudda birleşmiş olan azalar birbirlerinden ayrılacaktır.
6147 Şimdi buna benzer şu sözü dinle, onu benimse ve küçümseme.
6148 Bütün arzularına ve dünya nimetlerine nail olsan, âb-ı hayatı bulup, ondan içsen,
6149 Elini uzatarak, gökteki yıldızları tutsan ve başın göğe değse bile, sonunda sen yine yerdesin.
6150 Ey kardeş, sana doğrusunu söyleyeyim; ey gönüldeş, senden niçin gizleyeyim.
6151 Bu dünya malını, türlü nimetini, güzel yüzlülerin nâz ve işvelerini insan nasıl sevmez.
6152 Rahat, arzu ve bu nimetlerin hepsini terk edince, dönek dünya bana bu kapıyı kapadı.
6153 Bu dünya insanı Tanrıdan uzaklaştırır; iyi işlere mâni olur ve yapılmasına meydan vermez.
6154 Bundan korktuğu için, arif dünyayı bırakıp, zahmeti tercih ederek, dünyayı dolaşır-durur.
6155 Biri dağda koşar, evi mağaradır; onun yediği ot kökü, içtiği yağmur suyudur.
6156 Biri Tanrıya karşı bu korku ve endişe ile, bitkin bir hâlde, çöllerde koşar.
6157 Biri çullara bürünmüş, biri gözünden yaş dökerek, diyâr-diyâr dolaşır.
6158 Biri yemek yemez, kendini zayıflatır; biri gece yatmaz, ayakta durur.
6159 Uyanmış insanlar böyle yaşarlar; gafillerin gafili biz ise, uykuya dalmışız.
6160 Ey kardeş, sen şimdi kendini koru; dünya senin oldu, sen baş oldun.
6161 Heva ve arzularına hâkim ol, akıl ile nefsin boynunu kır; insanlık nişanı ve akıllılık alâmeti budur.
6162 Bu ikisi ile insan zorla kendini mahveder; kim bunların esiri olursa, onu iztıraba sürükler.
6163 işte ben bugün ayrılıp gidiyorum; senin de yolun budur; iyilik yap da beni öyle takip et.
6164 Kötülere katılma, her vakit iyi hareket et; kötü insan için, her iki dünya felâketler ile doludur.
6165 Gönülü olgunlaşmış, ölmeden önce âhiret işini yoluna koymuş olan insan ne der, dinle.
6166 Ey deve aygırı gibi, cesaretle kötülüğe koşan insan, kötülük etme, kötülüğü zehir besler.
6167 Ey insanlara geniş bir salâhiyetle hüküm eden kimse, ölüm yetişmek üzeredir, çabuk bir çâresine bak.
6168 Ey ben diyen insan, şu beni, beni bırak; ölüme hazırlan, o seni, seni diyor.
6169 Ey aç gözlü, tamahkâr, bu dünyanın kulu olan insan, ölüm seni tutmak için tamah ediyor.
6170 Odgurmış devam etti : — Ey kardeşim, keder içinde gidiyorum; bugün bilhassa şu iki şey için üzülüyorum.
6171 Biri Tanrıya ibâdet edemeyeceğim, ikincisi de dilim Tanrıyı zikredemeyecektir.
6172 Bugün veya yarın bu göz kapanınca, ben de sizin duanıza muhtaç olacağım.
6173 Ey kardeş, duada beni unutma; benden sonra sen geleceksin, yanaş.
6174 Benim hâlimi işte görüyorsun, bu sana ibret olsun; buna göre bir çâre ve tedbir al.
6175 Ölüm geldi, götürüyor, ben keder içinde gidiyorum; benden sonra sana gelecektir, sen hazırlıklı bulun.
6176 Bugün ben üzüntü içinde ayrılıp gidiyorum; bir daha ne zaman kavuşacağımızı ancak Tanrı bilir.
6177 Ölen ve ölürken inleyerek, başını yere vuran insan ne der, dinle.
6178 Ölüyorum, peşimanlıktan iki gözüm iki çeşme oldu; bu ölüm tatlıları tatsızlaştırıyor.
6179 Ölümden sonra insanı ıkı yol bekler; acaba bu ikisinden hangisi benim yolum olacaktır.
6180 Odgurmış devamla : — Ey merhametli kardeşim, benim kaygımla sen gönlünü yaralama— dedi —
6181 Benden sonra feryad etme ve gönlünü üzme; mümkün mertebe kendine hâkim olmağa çalış ve bana duâ et.
6182 Fazla ağlama, buna mâni olmağa gayret et; bu Tanrının emridir, işte bu kadar.
6183 Haydi, şimdi dön, tekrar evine git; bu keder ve kaygı ile canını sıkma.
6184 Sana lüzumlu olan her sözü söyledim; ey temiz kalpli insan, sözümü unutma.
6185 Hükümdara benden selâm söyle; ey kemâl sahibi insan, bu artık son selâmımdır.
ÖĞDÜLMİŞ'İN ODGURMIŞ'A CEVABI
6186 Öğdülmiş bir az durup-düşündükten sonra, cevap verdi: —Ben seni böyle bırakıp, nasıl giderim — dedi —
6187 Sen tek başına bu ağır hasta hâlinde ne yaparsın, ey asîl insan.
ODGURMIŞ'IN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6188 Odgurmış tekrar: — Oğlum, şimdi git; sen benim için hiç üzülme — dedi —
6189 Rabbimin zikri beni teselliye kâfidir; Tanrı beni bırakmaz; o benim işimi yoluna koyar.
6190 Tanrı kime lütuf etmiş ve onu aziz eylemiş ise, artık onun her işi iyi gider.
6191 Doğru sözlü ve her işi önceden gören keskin görüşlü insan çok güzel söylemiş :
6192 Tanrı kime inayet ve yardım ederse, dünya onun olur ve o saadete kavuşur.
6193 Kim Tanrının fazlına tamamen mazhar olursa, o .her iki dünya saadetine nail olur.
6194 Ey cesur oğul, Tanrı onu terk ettikten sonra, ister köpek olsun, ister boz-kurt, hepsi birdir.
6195 Odgurmış:—Kardeşim, haydi git, sağ ol, gözünden yaş dökme — dedi — ve sözünü kesti.
6196 Öğdülmiş kalkıp, Odgurmış'ı kucakladı ve öpüp ağlayarak, göz yaşı döktü.
6197 Üzüntü ile oradan kalkıp çıktı; atına binip, evine doğru yola koyuldu.
6198 Gelip evine girdi; yüzü kederli, neş'esız ve gönülü hüzün ile dolmuş idi.
6199 însan oğlu, dikkat edersen, ne kadar zayıf bir mahlûktur; sevinci az ve her şey onun için bir kaygı kaynağıdır.
6200 Bütün dileklerine kavuşursa, sevinç onu neş'elendirir; kaygı gelirse, keder onu ağlatır.
6201 Sevdiklerini bulunca, onlara sevinerek ve gülerek bakar; ayrıldığı zaman yine kederi ile baş-başa kalır.
6202 Bir bakarsın, visal onu sevinçle oyalar; bir bakarsın, firak onu sonsuz bir kederle ağlatır.
6203 Dünyada firaktan daha güç ne var; firakın kaygıları denizden daha derindir.
6204 Sağ iken, ayrılsalar bile, insanlar yine kavuşurlar; isteyip arayarak, tekrar birbiri ile buluşurlar.
6205 Hepsinden güç olan ayrılış bu ölümdür; ölüme çâre yok, ona silâhla karşı konulmaz.
6206 Her şeyin firakı yakın veya uzak olabilir; ölümün firakı uzak bir firaktır.
6207 Şimdi buna benzeyen şu beyti oku; okursan, mânasını da iyice anlarsın :
6208 Her şeyden ağır olan firak ölümdür; şu gören göz firak yüzünden yaş döker.
6209 Sağ iken, firaka karşı bir visal ümidi vardır; ölen ise, şüphesiz, visalden uzaktır.
6210 Öğdülmiş bir az teselli bularak, yedi içti ve kalkıp, namazını kıldı.
6211 Güneş yere indi ve yüzünü gizledi; gök yüzü karşısından yükselerek, onun izini takip etti.
6212 Döşek istedi, yattı, uykusu gelmedi; keder ve kaygı içinde gözünü yummadı.
6213 Kalkıp, kapıya çıktı, göz yaşı döktü; dünyanın rengi habeş derisine benzemişti.
6214 Tekrar odasına dönüp, yatağına girdi; kederine hâkim olarak, bir az teselli buldu.
6215 Rûmî kızı yüzünü yere gizledi; dünyanın rengi zenci yüzüne döndü.
6216 Uykusu gelmedi, kalktı, tekrar baktı; Ülker yıldızı aşağıya inmiş ve gece sonuna yaklaşmıştı.
6217 Gözlerini göğe dikerek, uzun müddet seyre daldı; karanlık gece olduğu gibi devam etti ve bir türlü aydınlanmak bilmedi.
6218 Bir az yattı, uyudu; tekrar uyanıp, kalktı; başını kaldırıp, mavi göğe baktı.
6219 Doğudan Kara-Kuş yıldızı çıktı, yükseldi; düşman meş'alelerini yakmış gibi, ateş parladı.
6220 Yedi-Kardeşler başını yukarı kaldırdı; Yıldırık yıldızı Aygır burcuna doğru eğildi.
6221 Erentir'in başı yere yakın bir noktaya kadar indi; güneş başını kaldırdı ve parlak yüzünü açtı.
6222 Öğdülmiş tekrar kalktı, âbdest aldı, temizlendi, tarandı; namaz kıldı, evradını okudu.
6223 Dünya altın rengine büründü, gök yüzü alev gibi kızardı.
6224 Elbiselerini giyip, derhâl atına bindi ve evinden çıkıp, tekrar saraya geldi.
6225 inip, yürüyerek, doğruca saraya girdi; hükümdar çağırınca, kendisini toparladı, huzura çıktı.
6226 Hükümdar Öğdülmiş'e dikkatle baktı ve bu iyi insanın gönlünü kederli gördü.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SUÂLİ
6227 Hükümdar sordu : — Bu hâlin nedir, ey sakin huylu insan, ben seni düşünceli buluyorum.
6228 Gönlüne bugün nasıl bir derd yüklendi; alnındaki düğümde bunun alâmetini görüyorum.
6229 Kırmızı yüzün neden bugün solmuş? dünya başka ne endişeler çıkardı ?
6230 Henüz saadet senden yüz çevirmedi; bu dönek dünya ve saadet henüz sana tebessüm ediyor.
6231 Felek henüz senin muradınca devrediyor; ey kahraman, ay, güneş, zaman arzu ettiğin gibi doğuyor.
6232 Ben sana karşı henüz kaşımı çatmış değilim; senden çok memnunum, sana hep iltifat ediyorum.
6233 seni bu kaygı ve kedere düşürdü; bu hâlin nedir; cevâbını öğrenmek isterim.
6234 Ey oğul, böyle bir zamanda bu nasıl bir derddir; bana söyle, ey sakin tab-atli insan, ben de bileyim.
6235 Sen zahmet çekerken veya endişe içinde iken, ben nasıl sevinç duyabilirim.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6236 Öğdülmiş cevap verdi; söze başlayarak, kardeşinin hastalığını ve durumunun nasıl olduğunu,
6237 Kendisinin oraya gittiğini ve onu nasıl bulduğunu, onun nasıl öğüt ve nasihatte bulunduğunu birer-birer anlattı.
HÜKÜMDARIN ÖGDİLMİŞ'E SUÂLİ
6238 Hükümdar çok müteessir oldu, ağlamağa başladı ve:—O iyi insana çok yazık — dedi —
6239 Tanrı onun canını bağışlasın, onun etine ve kanına bir halel getirmesin.
6240 Devamla : — Onun hâli nasıldır; onu bırakıp gelmeğe gönlün nasıl razı oldu — dedi —
6241 Ona kim hizmet eder, hastalığına kim bakar; o hasta-hasta yalnız başına nasıl orada kalır.
6242 Niçin orada bir müddet kalmadın; onu kime emânet ettin de, bu hâlde bıraktın, geldin.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6243 Ögdilmiş cevap verdi : — Ey deniz gibi derin bilgili insan, bu sözleri ona ben de söyledim — dedi -—
6244 Bana itiraz etti, sözümü dinlemedi; sözüne karşı koymağı denedim, fakat gücüm yetmedi.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6245 Hükümdar : — Onu Tanrı korusun; o isterse, şifa ihsan ederek, onu ayağa kaldırır — dedi —
6246 O gönlünü, fikrini Tanrıya bağlamıştır; ey oğul, bir olan Tanrı onu elbette boş bırakmayacaktır.
6247 Hangi kul her keşten yüz çevirip, yaratan rabbine sığınırsa,
6248 Bir olan Tanrı onu, şüphesiz, korur, onun arzularını yerine getirir ve o da iyi nâm kazanır.
6249 Şimdi buna benzeyen şu sözü dinle; bu senin gönlünde bulunsun, her işinde onu hatırla :
6250 Her şeyi terk et, Tanrıya sığın; gönül ve dilini temiz tut; hareketini düzelt.
6252 Bütün arzularını Tanrı verecektir; şeytana karşı iyice mücâdele et; Tanrıya karşı da ihlâsını bozma.
6252 Hükümdar devamla:—Ey Öğdülmiş, fazla keder ve endişe edip, üzülme — dedi —
6253 O iyilerin başında gelen iyi bir insan idi; ölünce de Tanrı onun işini kolaylaştıracaktır.
6254 Ey hakîm, bu iş yarın bize de gelecektir; acaba hayatımız nasıl geçecek ve bunda bizler ne kazanacağız.
6255 Yazık, biz gençliğimizi boşuna geçirdik; yazık, vücûdumuz, kalbimiz ve fikrimiz hep kötüden de kötüdür.
6256 Hayat bugün rüya gibi oldu; o nasıl geçti ise, mükâfatı da öyle olacaktır.
6257 Bu kalan ömrü artık heder etmemeli, heva ve arzulara gönül vermemelidir.
6258 Nasıl olsa sonunda bu vücud ölecektir ve ölümden sonra da bin peşimanlık vardır.
6259 Bugünden itibaren sen dışarıda halka şefkat göster ve onun derdleri ile meşgul ol.
6260 Beni ve kendini böylece kurtarmağa çalış, bunun karşılığında Tanrı bize iyi yol gösterecektir.
6261 Sakin tabiatlı olan ve Tanrı kullarına karşı merhametle hareket eden insan ne der, dinle.
6262 Kim iyilik ederse.Tanrı bunun karşılığında ona da iyilik verir; ey iyi insan, sen müsterih ol.
6263 Kim kötülük ederse, kendisine eder; o kütülüğün karşılığı da kötü olur.
6264 Kötülük istersen, git, kötülük yap; fakat şunu da bil ki, bu kötülüğün karşılığı seni bir gün inletecektir.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6265 Öğdülmiş cevap verdi: — Hükümdar bu şekilde öğüt ve nasihatleri ile beni desteklemekte devam ettiği müddetçe,
6266 Halka tatbik edilen kanunlar dâima iyi olur; Tanrı da bu beyliği her vakit ayakta tutar — dedi —
6267 Hükümdar çok yaşasın, saadeti ve kudreti dâim olsun; benim canım, tenim ve bütün varlığım ona feda olsun.
6268 Ölümlü insan için, iyi addan başka, hiç bir şeyin değeri yoktur; kudretli Tanrım iyi ad ile ömür sürdürsün.
6269 Bu ölüm seni yakalamak üzere hazırlanmış bulunmaktadır; kendini gaflet uykusuna bırakma.
6270 Bilgili insan çok güzel söylemiş; takva sahibi olan insan bu yoldan yürür.
6272 Görünmez ecel pusuda bekler, ümit peşinde koşan gafil insanları ansızın yakalayıverir.
6272 Ezelden yazılmış olan ecel erişince, iyi veya kötü, her kes kara toprak olur.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6273 Hükümdar: —Bugünden itibaren Tanrı bana tevfik versin de ben bu yolda hukümü yürüteyim — dedi.
6274 Hükümdar durdu ve sözünü kesti; Öğdülmiş kalkıp, huzurdan çıktı.
6275 Öğdülmiş yine bir kaç gün sabır etti; keder ve endişesini içine akıttı.
6276 Kardeşi için üzüntü içinde idi; gittikçe sarardı, kederden adetâ eridi.
6277 Fakat fazla tahammül edemedi; tekrar gidip, kardeşini görmek istedi.
6278 Kalkıp saraya gitti, hükümdarın daveti üzerine, huzura çıktı.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA SUÂLİ
6279 Hükümdara mâruzâtta bulundu ve : — Ben bugün kardeşimi yoklamak üzere, onu ziyaret etmek istiyorum—dedi —
6280 Acaba ne hâldedir, onu bir göreyim; hayatta olup-olmadığını bir öğreneyim.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6281 Hükümdar: — Gidersen, çok iyi edersin; kardeşlik ve yakınlık karşılıklı ziyaretler ile yerine getirilir — dedi —
6282 Git, benim tarafımdan da hatırını sor; hastalığına bak, nasıldır; kendisini teselli et.
6283 Öğdülmiş "baş üstüne" diyerek, oradan kalkıp çıktı; evine gelip, bir az dinlendi.
6284 Bir az yedi, içti; tekrar atına binip, mahzûn-mahzûn, kardeşinin bulunduğu yere doğru yola çıktı.
6285 Yaklaşınca, atından inip, yayan yürüdü; kapıya gelip, seslendi ve girmek için izin istedi.
Yorumlar
Yorum Gönder