6304 Hükümdar bunu haber alınca, saraydan kalkıp, Öğdülmiş'in yanına geldi; ona gönülden baş-sağlığı diledi.
6305 Hükümdar : — Ey Öğdülmiş, mâkûl ol; sen duâ ile ona yardım etmeğe çalış — dedi —
6306 Odgurmış'a Tanrı rahmet eylesin ve onun bütün günahlarını affetsin.
6307 Tanrı sana bu felâketin ecrini versin; Tanrı senden razı olsun ve cehennemden korusun.
6308 Sen yolunu kesmiş ve kapını kapamışsın; yüzünü gizlemiş, ağzını kilitlemişsin.
6309 Böyle bir hareket sana yakışmaz; akıllı insan böyle bir yolu ihtiyar etmez.
6310 Bana söyle, seni kim bu sıkıntıya düşürdü; kim sana kızdı veya kim sana kin bağladı.
6311 Kardeşinin başına gelen Tanrının hükmüdür, o kazâ-i ilâhîyi yerine getirdi; sen kendine bak ve nefsini İslah et.
6312 Neye ağlayıp, feryad ediyorsun; bu şekilde hareket etmek iyi değildir; sen böyle yapma.
6313 Doğan ölür, yükselen iner; yürüyen durur ve veren alır.
6314 Kardeşinin ölümü sana ibret olsun; sabır et, ecrine nâıl olursun, şekerin kand olur.
6315 Ölümü görünce, hayatta kalanların bundan ibret almaları lâzım idi; alan hâni.
6316 Ölenin nasihatine dikkat et, ne der:— Bana bak, beni ölüm yakaladı, gittim; şimdi seni de yakalar.
6317 Şimdi buna benzeyen şu beyti oku; okuyup, iyice gönülüne yerleştir.
6318 Senden evvel binlerce ölüp-gidenler sana nasihat verirler ve derler ki, işte bana bak, bana.
6319 Gaflet içinde yaşadım, uzun zaman oyalandım; beni ölüm yakaladı, gittim; sıra sana da gelir.
6320 Hükümdar sonra Odgurmış'ı, onun nasıl öldüğünü ve bu hususta neler bildiğini soruşturdu.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6321 Öğdülmiş neler gördüğünü ve ölürken vasiyet edip, bırakmış olduğu mirası hükümdara arzetti.
6322 Kalkıp, kardeşinden yadigâr kalan çanak ile değneği alıp, hükümdarın önüne koydu. —
6323 îşte kardeşimin bana bırakmış olduğu miras bunlardır—dedi —
6324 Hükümdar bunlardan birini, yadigâr olarak, kendine alsın; bu yadigâr dünyada uğur getireceği gibi, âhirette de faydalı olur.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6325 Hükümdar uzanıp, değneği eline aldı : — Bu yadigâr bana uğurlu olsun — dedi —
6326 Sen bu çanağı al, kardeşini özlediğin zaman, onu bununla hatırlarsın.
6327 Öğdülmiş çanağı aldı; gönülü sızladı, gözünden yaşlar boşaldı.
6328 Hükümdar : — Bak şimdi bugün âkil ve düşünen bir insan için, bu ibret kâfidir — dedi —
6329 O öyle yaşadı, hayatı sona erdi; ondan dünya ve bir de bunlar kaldı, ey temiz kalpli insan.
6330 Tavrı, hareketi temiz ve her işe akıl ile el uzatan insan ne der dinle.
6331 Bu dünya malı ne kadar çok olursa-olsun, fazla gelmez; ne kadar az olsa bile, yerine göre kâfi gelir.
6332 Bu dünyanın kusuru bin, meziyeti ise, birdir; insan bunu nasıl geçirirse, o öyle geçer.
6333 Ölümden sonra bolluğun faydası nedir; senden sonra ancak onu yiyen sevinir.
6334 Kardeşin dünya malını bırakıp kaçtı; kendi seviyesine göre, çul giydi ve arpa yedi.
6335 Ömrünü geçirdi ve bu vaziyetten dolayı ölmedi; hazır yiyicilere de mal bırakmadı.
6336 Gece-gündüz gayret etti, yükünü hafifletti; bu yolda çektiği dünya zahmetleri de geçti-gitti.
6337 O işini yoluna koydu, bugün artık kurtuldu; bizim hâlimiz acaba nasıl olacak, bu düğüm hâlâ çözülmedi.
6338 Hükümdar bir çok iyi sözle öğüt ve nasihatte bulundu; öğütler vererek, içini boşaltıp, rahatladı.
6339 Hükümdar kalkıp, tekrar saraya döndü; inip, düşünceli bir hâlde, odasına girdi.
6340 Öğdülmiş bir kaç gün yas tuttu; matem günleri geçince, nihayet bir az kendine geldi.
6341 Bu kaygı ve kederleri de unuttu, tekrar yedi, içti, sevindi ve yüzü güldü.
6342 Halkın başında bulunan ve halkın işini bilgi ile idare eden insan çok güzel söylemiş.
6343 Kaygı ve keder seni ne kadar esir ederse-etsin, ne kadar ağlatırsaağlatsın, bir gün yüzün tekrar gülecektir.
6344 Bu dünyanın çok eski bir kanunudur; kötülük veya iyilik ne kadar uzun sürerse-sürsün, bir gün geçer.
6345 Öğdülmiş de yasını geçirdi; vazifesine başlayarak, işine devam etti.
6346 Büyük bir gayret ile işe sarıldı, sabah erkenden, akşam geç vakte kadar işi ile meşgul oldu.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SUÂLİ
6347 Hükümdar bir gün Öğdülmiş'i çağırdı, halkın durumunu ve memleket ahvâlini sordu. —
6348 Memleket ve halkın hâli nasıl, şimdi günler ve zaman nasıl geçiyor — dedi —
6349 Sen benim gözüm ve kulağımsın; her işle senin meşgul olmanı istiyorum, bütün işleri sen hallet.
6350 Bu bir kaç gün kaygı ve keder içinde kaldığın için, sen de işle pek meşgul olamadın; acaba işler nasıl gidiyor.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6351 Oğdülmış cevap verdi ve: — Ey beyim, halkın hâli çok iyidir; halk durmadan sana hayır-duâ ediyor — dédi —
[Metin eksik]
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
[Metin eksik]
6352 Bir de söz, boğaz, göz ve bu şehvet âteşidir; bunlar ibâdete manî olur ve insan için bir felâkettir.
6353 Kim boğazının arzularına ram olmaz, az söyler ve yakışmayan şeylerden kendisini uzak tutarsa,
6354 Kim heves ve arzularına hâkim olur, gazaba gelip, hiddetlendiği vakit, onu yenebilirse,
6355 Akıllı ve bilgili insan odur; akıllı ve sakin tabiatlı olan kimse buna muvaffak olur.
6356 Akıllı insanların sözü öğülecek sözlerdir; o doğru ve dürüst olur ve kendisini her vakit belli eder.
6357 Onlar yakışmayanlara yaklaşmaz ve kendilerini bu gibi şeylerden uzak tutarlar; lüzumsuz şeyleri görmezler, ona göz yumarlar.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6358 Hükümdar:—Çok güzel söylüyorsun, bu çok samimî ve fevkalâde faydalı bir sözdür—dedi —
[Metin eksik]
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
[Metin eksik]
6359 Bu vücûd cefakâr ve küstahtır; cefacıya karşı cefâ kıl ve kendine hâkim ol.
6360 Bir kimse ne kadar vücûdu sever ve ona iyilik ederse, o da ona o kadar cefa ve kötülük eder.
6361 İnsanların seçkini çok güzel söylemiş; onun sözü cefâcı vücûda karşı bir çâre ve tedbirdir.
6362 Birine vefa gösterdi isen, ondan cefâ görmeğe hazırlan; cefakâr nefsin seni bir gün cefâya duçar edecektir.
6363 Kime iyi muamele ettinse, ondan kork; onun kötülüğü bir gün seni inletecektir.
6364 Ey hükümdar, şu üç şeyin semizi fenadır; biri köpek, bir av-kuşu, biri de vücûttur.
6365 İyice yola gelmeleri için, bunları aç bırakmak lâzımdır; bunlar ancak böylelikle yola gelir ve boyun eğerler.
6366 Yolunu sıkı bir murakabe altında bulundurmazsan, kuş avını yakalamaz; köpek tok ve semiz olursa, av peşinden koşmaz.
6367 Vücût doyar ve kanarsa, deve-aygırı gibi olur; yaptığın iyilikleri önüne katarak sürer ve götürür, onu bırakmamalıdır.
6368 Kuşun avlamazsa, bunun zararı bir ördektir; köpeğin avını bırakırsa, zararı nihayet bir kakımdır.
6369 Vücûdun deve-aygırına döner ve enseni kalınlaştırırsa, seni ateşe sürükler ve acı-acı feryad ettirir.
6370 Yiyeceği olmayan fakir de huzur içindedir; o eline geçene kanâat eder ve gönül zenginliği içinde yaşar.
6371 Sırtına bir şey geçirip, boğazını doyurunca, Tanrıya ibâdet kılar ve âhiret' işini yoluna koyar.
6372 Büyüklük, bu devlet ve bu saadet insanı, yapmakla mükellef olduğu işleri bırakıp, kibirli olmağa sürükler.
6373 Gurur kulu Tanrıdan uzaklaştırır; akıllı insan böyle bir yolu ihtiyar etmez.
6374 Fakir de ölür, zengin de; bunların ikisinin de götürecekleri şey ancak bir kefenden ibarettir ve nihayet kara toprak olurlar.
6375 Fakir ölürse, zahmetlerinden kurtulur; zengin ölürse, malını bırakır, fakat onun vebalini birlikte götürür.
6376 Gerçekten buna benzeyen bir söz vardır; bu sözden kendine bir hisse al.
6377 Ey nimet sahibi, ölüm senin mihnetindir; ey mihnet sahibi, ölüm senin nimetindir.
6376 Fakir ölürse, zahmetlerinden kurtulur; ey zengin ölüm yakalarsa, senin bir de hesap vermen vardır.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SÖZÜ
6379 Hükümdar devamla :— Bu dünya bir çok zehirli yılan ve çıyanlar ile doludur — dedi —
6380 Yiyecek nimeti az, zehiri çok olduğu gibi, medhedılecek şeyi az, nefret edilecek şeyi de çoktur.
6381 Bu dünyada akıllı insanın elini uzatıp, alacağı şey azdır; bilgilinin iştiha ile yiyeceği nimet de azdır.
6382 Bilgisiz için bu dünya cennettir; o huzur içinde avunur ve hiç bir şeye ihtiyaç hissetmeden yaşar.
6383 Akıllı insan için dünya dikenler ile doludur; yere basınca, ayağına batar, dikkat etmek lâzımdır.
6384 Bilgili insan için dünya zehir ile doludur; bundan dolayı o yemek yemez, güçten-kuvvetten kesilir.
6385 Zâhid bundan dolayı çoluk-çocuğunu bırakıp kaçtı; âbid onun için dünyayı bırakıp, kendini ibâdete verdi.
6386 Biz bugün buna kendimizi kaptırmış bulunuyoruz; Tanrı bu belâdan bizi korusun.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6387 Öğdülmiş cevap verdi : — Bu söz sözlerin en doğrusu ve akla en yakın olanıdır — dedi —
6388 Dikkat edersen, dünyanın, tabiati gibi, tavrı ve hareketi de doymak bilmez bir ejderhaya benzer.
6389 însanı, san ki, kendisi bizzat besler ve kendisi semirtir; sonra kendisi onun etini yer ve onu zayıflatır.
6390 Dünyanın hâline iyice dikkat eder ve onun mâhiyetini anlarsa, insan hayretler içinde kalır.
6391 Adem ve Havva yer yüzüne inip, dünya içinde insan neslini çoğalttı.
6392 Onlardan itibaren bugüne kadar dünyaya ne türlü insanlar ve ne kadar beyler beyi geldi.
6393 Kimi âlim doğdu, kimi cesur, kahraman; kimi yalçın kaya gibi, mağrur ve kabadayı.
6394 Kimi akıllı, kimi hakîm; kimi deli ve ahmak ıdı; kimi de tenbel idi.
6395 Kaç peygamber, kemâl sahibi kaç elçi geldi ve Tanrı hükmü ile bize yol gösterdi.
6396 Kimi az yaşadı, kimi çok; kimi hakimane sözleri ile yüksek makama erişti.
6397 Kimi yaratan Tanrıya karşı, düşman gibi, yayını kurup, ok attı.
6398 Şu beyti oku, dinle, ne der; iyice anla ve kendi tabiatini ona göre düzelt.
6399 İster âlim ol, ister bin yaşa, ister bütün dünyayı ele geçir ve bütün nimetlerine nail ol.
6400 Sonunda sen de öleceksin ve kara toprak olacaksın; ölüm yakalayınca götürür; sonra peşiman olursun.
6401 Bu dünyaya ne kadar iyi insanlar, âlim ve hakimler geldi; bütün arzularına rağmen, ebedî hayata nail olamadılar.
6402 Bugün bak, nasıl dünyaya hiç gelmemiş gibi olup, kara toprak altında yatarlar.
6403 Ne türlü ve ne çeşit insanlar bu dünyaya geldi; bak, kara toprak hepsini yedi ve yuttu.
6404 Süslü saray, köşk ve evlerini bırakıp, kara toprağı döşenerek, bekleyip yatarlar.
6405 Uyurlar mı, sesleri yok ve nefes almazlar; hâlleri acaba nasıldır, bunu bilen hani.
6406 Onların hepsi bugün iyiliğe muhtacdır; elleri yiyecek ve giyeceğe erişmez.
6407 Bak, peşimanlıkla inleyip yatarlar; bin iştiyak ile iyilik isterler.
6408 Tanrı bize bugün bu günü verdi; ele geçen bu fırsatı heder etmemelidir.
6409 Tanrı bize bugünden sonra her türlü iyilik için tevfik versin, ey mülkün iyi nizâmı.
6410 Öğdülmiş hükümdarı öğdü ve : — Ey hakîm hükümdar, ömrün uzun olsun — dedi —
6411 Dünya sensiz kalmasın, sensiz âlem pek boş olur; Tanrı senin neslini kesmesin.
6412 Ne gibi arzu ve dileğin var ise, Tanrı sana bunların kapılarını dâima açık tutsun.
6413 Daha ne gibi arzu ve dileğin olursa, ey cömert, Tanrı bunları da sana ihsan etsin.
6414 Sevinerek, avunarak, uzun ömür sür ve huzur içinde yaşa, ey halîm, selîm insan.
6415 Senin gibi insanlar ölür ve kemikleri toprak altında dağılmış yatarsa, çok yazık olur.
6416 Ne yapalım, Tanrı bu dünyayı böyle yaratmış ey büyük hükümdar.
6417 Senin gibi, iyilikler yapan bir hükümdar ölse bile, ölü sayılmaz.
6418 Gerek öl, gerek uzun ömürlü ol, adın artık iyilik ile dünyaya yayılmıştır.
6419 Dostların çok olsun, düşmanların perişan olsun, memleketin genişlesin.
6420 Öğdülmiş sözünü kesti, yer öptü ve kalkıp, dışarı çıktı; atına binip, evine doğru gitti.
6421 Gelince, atından inip, evine girdi; yedi, içti, bir müddet yatıp, istirahat etti.
6422 Sabah tekrar kalktı ve işine başladı; emirler verdi, işleri gözden geçirdi, kendisi de çalıştı.
6423 Sadâkat ve hulûs ile hareketlerini tanzim etti; bütün eğriler onu görerek, doğru yola girdi ve huylarını düzelttiler.
6424 Dünya düzene girdi; hayır-duâ çoğaldı; bunun bereketi ile memlekette günden-güne saadet arttı.
6425 Onlar gitti, fakat iyi adları kaldı; onların adı dâima hürmetle yâd edilecektir.
6426 Dikkat et, imdi böyle insanlar insan mı olur; onların yaptıkları işler meleklere yakışacak işlerdir.
6427 Eğer o vakit bunlar insan idi iseler, söyle bakayım, bugünkü insanlar nedir.
6428 Ey hakîm, eğer biz insan isek, onlara, şüphesiz, melek demek lâzımdır.
6429 Onların tavrı, hareketi ve sözü ile bıraktıları iyi izler hakkında söylenenleri duymak da bir saadettir.
6430 Akıllı anlar ve bilgili bilir; hiç şüphesiz, insan ölür ve bu dünya kalır.
6431 Ele geçen bu zamanı boşuna geçirmeden, ibâdet kılmalıdır; insanın bu dünyadan elde edebileceği menfaat ancak budur.
6432 Senden öncekiler ölür, sen de görürsün, bundan daha büyük nasihat ne olabilir.
6433 Bütün saray, köşk ve konakların hepsi kalır; ey büyük, insan bunlara devamlı olarak tasarruf edemez.
6434 Nice saray ve köşkleri, nice sağlam kaleleri ölüm bozdu ve kara toprağa çevirdi, bak.
6435 Nice şehir ve memleketleri, bağ ve bahçeleri bu ölüm ıssız bıraktı, ey diri.
6436 Saray, köşk ve konaklar boşalır, sana kalır; sen alır ve kendine bend ettim zannı ile, onları kullanırsın.
6437 Kalabalık bir orduya sahip olan o cihan beyi hani; ordusunu bıraktı, kendisi kara toprak oldu.
6438 Hani o memleketim az diyen haris hükümdar; bir çok memleketleri hâkimiyeti altına aldı, fakat elinde tutamadı.
6439 Hani o başkalarının memleketine göz diken kimse; şimdi bir kulaç yerde ıztırap çekip yatar.
6440 Hani o müslümanların kanını döken insan, niye toprağa girdi, onun gücü, kuvveti ne oldu.
6441 Hani o başkalarına iftira eden adam, bu müfteri nasıl toprağa kalboldu.
6442 Hani o dünya için mücâdele eden insan, dünya yerinde kaldı, o ise, ölüme karşı koyamadı.
6443 Hani o mal, mülk, ne varsa kendinin olmasını isteyen insan; o beraberinde ancak iki bez götürebildi.
6444 Hani o çok yer isteyen adam, kendisi kara toprağa döşendi ve dâva bitti.
6445 Bütün dünyanın hâli böyledir; anlayış ile bakarsan, idrâk kapılan açılır.
6446 Onun huzuru zahmet, sevinci keder, izzeti zillet ve rahatı mihnettir.
6447 Ne gelirse; yüklen, şikâyet etme; huzur olsun-zahmet olsun, ikisi de geçer.
6448 Ey felâketler karşısında sabreden insan, bilgi veren insan ne der, dinle.
6449 Ey nîmet sahibi, bundan şükür ederek istifâde et; ey mihnet sahibi, kaderine boyun eğ, tahammül et.
6450 Sabır edersen, mihnet senin için nîmet olur; nîmet için şükür edersen, bu nîmet daha da artar, bunu böyle bil.
6451 Ey âlim, bugünkü zamana dikkat et, işler tamamen değişti.
6452 Bilgili hakir oldu, bir tarafa sinip kalıyor; akıllı dilsiz oldu, ağzını açmıyor.
6453 Memlekette fena adamlar çoğaldı; halîm insanlar ayak altında kaldı, başlarını kaldıramıyorlar.
6454 Şarap ile yüzlerini yıkayan ve ibâdeti bırakanlar şimdi yiğit sayılıyor ve istediklerini yapıyorlar.
6455 Fesat ve fısk yapanlar merd sayıldı; şarap içmeyen kimseler hasis sayıldı.
6456 Namazına ve orucuna devam eden insanlar münafık sayıldı, ey memleketin başında bulunan insan.
6457 Halâl büs-bütün ortadan kalktı, haram çoğaldı; haram yiyenin gönlü kara kirle kaplandı.
6458 Halâlin ancak adı kaldı, onu gören yok; haram kapışıldı, hâlâ ona doyan yok.
6459 Hani bu harama haram diyen, haramı bırakıp, halâl yiyen insan nerede.
6460 Gerçekten dürüst ve takva sahibi denilecek kim kaldı; fakat güneşi parlayan bir kıyamet günü vardır.
6461 Kalpler haram ile çok fazla karardı; ey oğul, halâli nerede arayıp bulmalı.
6462 Buna benzer şöyle bir söz vardır, bunu iyice dinle, ey temiz kalpli insan.
6463 Gönlüm haram ile karardı ve kirlendi; ben bilgiyi yüzde bir işte dahi kullanmam.
6464 Vücût artık eğilmez, hevâ ve heves onu esir etti; ben artık ibâdetle meşgul olamıyorum; işte sırrımı açtım.
6465 Dünyanın tabiati tamamen değişti, insanların gönlü ile dilleri birbirine uymuyor.
6466 Halktan vefa gitti, cefâ çoğaldı; itimad edilecek bir kimse ararsan, bulamazsın.
6467 Halktan vefa gitti, yerini cefâ aldı; itimad edilecek, inanılacak kimse pek nâdir.
6468 Akrabalar arasından yakınlık ve kardeşlik uzaklaştı; artık candan arkadaşlık kalmadı.
6469 Küçüklerde terbiye, büyüklerde bilgi yok; kaba insanlar çoğaldı, nâzik insanlar ortadan kalktı.
6470 İnsanlar para uğrunda birbirlerine yakmlaştılar; doğruluk ve hakikat yolunda iş gören nerede.
6471 Emânetin adı var, onu yerme getiren nerede; nasihatin sözü var, onu tutan nerede.
6472 Mârufu emreden kim, münkeri nehyeden kim.
6473 Satıcılar emânet vasfını kaybettiler, ustalar artık nasihatten vazgeçtiler.
6474 Bilgili sözünü dos-doğru söyleyemez oldu; kadınlardan haya gitti, yüzlerini örtmezler.
6475 Doğruluk gitti, yerine nice eğrilik geldi; Allah için iş gören tek bir insan kalmadı.
6476 insanların hepsi para kulu oldu; gümüş kimde ise, ona boyun eğdiler.
6477 Cemâatler çok, camiler az idi; şimdi camiler çoğaldı, cemâatler azaldı.
6478 Dinle, takva sahibi insan ne der; ey iyi insan, sen bunu gönlüne yerleştir.
6479 Hani, doğruluk ile hareket eden kim var; hani Allah rızâsı için iş gören kim var.
6480 Dünyanın her tarafı baştan-başa bozuldu; buna bakıp, hayret eden bir kimse varmı.
6481 Müslümanlar karıştı, birbirlerinin etlerini yiyorlar; kâfirler ise, tam bir huzur içinde yaşıyorlar.
6482 Müslümanların malı çalındı, yağma edildi; haramı halâlden ayıran ve buna riâyet eden nerede.
6483 Fesad ve fısk o kadar sesini yükseltti ki, insan geceleri uyuyamıyor; ilim ve Kur'an sesi hiç duyulmuyor bile.
6484 Gönüller katılaştı, diller yumuşadı, doğruluğun kendisi gitti, ancak kokusu kaldı.
6485 Oğul babaya babalık eder, oğul bey ve baba ise, kul oldu.
6486 Hayat zorlaştı, endişe çoğaldı; hırs ve tamah gittikçe arttı, huzur azaldı
6487 Fakir, dul ve yetimlere şefkat gösteren yok; dünyayı başka bir kalıba koydular da hayrete düşen kimse yok.
6488 Hakîm, bilgisi geniş, dünyayı tecrübe etmiş, cömert ve eli açık olan insan çok güzel söylemiş.
6489 Dünyanın sonu geldi; nizam bozuldu; iyiler kötülere bakarak, değiştiler.
6490 Akıllı anlar, bilgili bilir; yıl, ay, gün geçtikçe dünya günden-güne bozuldu.
6491 Oğul-kız babaya hürmetini bıraktı; ihtiyar kelimesi insana bir hakaret sözü oldu.
6492 Nizâm ve kanunların hepsi değişti; ak ve kara birbirinden farksız oldu.
6493 Bunlar hep kıyamet gününün alâmetidir; alâmeti görünürse, gelecek olan gelir.
6494 Kadir Tanrı encamımızı hayretsin; bu fitne, belâ ve kötü âdetleri ortadan kaldırsın.
6495 Yıl dört yüz altmış iki idi, bu eseri yazıp, tamamladım.
6496 Aklımın erdiği sözlerin hepsini yazdım, ey okuyan ve anlayan insan, bundan hisse al.
6497 Nasıl hareket edeceğini ve hangi yola gideceğini bir parça izah ettim; sen buna göre hareket ederek, hayatına esaslı bir temel kur.
6498 Bunlardan biri din yolu, biri de dünya yoludur; bu esaslı yoldan şaşma.
6499 Eğer dünya istersen, onun yolu işte bu; eğer âhiret istersen, onun da yolu işte budur.
6500 Sen kendi kulluğunu yerine getir; Tanrı sana kuvvet verir; bunlardan hangisini istersen, onu seç, fakat üçüncü bir yol arama.
6501 Ben bu söze başlarken, kasdimin ne olduğunu sen biliyordun, ey rabbim!
6502 Ben kendime şan ve şöhret veya iyi ad dilemedim; yakın olsun uzak olsun, ben her kesin iyiliğini istedim.
6503 Bunu okuyan okudukça, beni hatırlayıp, belki bana da bir duâ eder diye düşündüm.
6504 Dileğim bu idi, ümidim de budur; okuyan bana her hâlde bir duâ edecektir.
6505 Dilim söyledi, elim de bunu yazdı, ey temiz kalpli insan, benim bu dilim ve elim fânidir.
6506 Ey zeki insan, dilden ve elden kalan nişane, işte sana yazıp bırakmış olduğum bu kitaptır.
6507 Ey bunu okuyan canlı, ben dünyayı bırakıp, toprağa düşünce, beni unutma.
6508 Ey ebedî ve ihtiyacdan vareste olan rabbım, sen büyüksün, bu muhtaç kulunun günahlarını sen bağışla.
6509 Ben yolunu kaybetmiş bir kul idim, günahım çoktur; günahlarımı affet, sen benim rabbimsın.
6510 Ben kulunum, sen rabbimsin, kulun adı kuldur; sen rabbimsin, merhametlisin, sen efendiliğini göster.
6511 Ben kulunum, sen benim rabbimsın; ey gafur, beni affet, günahlarımı bağışla.
6512 Bir de, doğudan batıya kadar, bütün müminlerin günahlarını bağışla.
6513 Ben bir küstahım, küstah insandan küstahlık gelir; sen merhametlisin; ey her şeyi bilen Tanrım, günahlarımı sen affet.
6514 Miskten ancak misk kokusu gelir; fena koku murdar şeyden çıkar.
6515 Ey ümidim, bana ümit bizzat sensin; ey ümidim, senden ümidimi kesmeyeceğim.
6516 Ben günahkâr kulunum, yaptığım cefâdır; sen benim vefalı rabbimsin, bana vefa göster.
6517 Ey Rabbim, cefadan yine cefâ gelir; vefada vefadan başka bir şey görmedim.
6518 Bütün müminleri affet; onların hürmetine bütün günahlarımı bağışla.
6519 Tanrım, iyi kılavuz olan ve doğru yolu gösteren Peygamber'e binlerce selamımı ulaştır.
6520 onun dört arkadaşına benden durmadan ve dâima binlerce selâm eriştir.
6305 Hükümdar : — Ey Öğdülmiş, mâkûl ol; sen duâ ile ona yardım etmeğe çalış — dedi —
6306 Odgurmış'a Tanrı rahmet eylesin ve onun bütün günahlarını affetsin.
6307 Tanrı sana bu felâketin ecrini versin; Tanrı senden razı olsun ve cehennemden korusun.
6308 Sen yolunu kesmiş ve kapını kapamışsın; yüzünü gizlemiş, ağzını kilitlemişsin.
6309 Böyle bir hareket sana yakışmaz; akıllı insan böyle bir yolu ihtiyar etmez.
6310 Bana söyle, seni kim bu sıkıntıya düşürdü; kim sana kızdı veya kim sana kin bağladı.
6311 Kardeşinin başına gelen Tanrının hükmüdür, o kazâ-i ilâhîyi yerine getirdi; sen kendine bak ve nefsini İslah et.
6312 Neye ağlayıp, feryad ediyorsun; bu şekilde hareket etmek iyi değildir; sen böyle yapma.
6313 Doğan ölür, yükselen iner; yürüyen durur ve veren alır.
6314 Kardeşinin ölümü sana ibret olsun; sabır et, ecrine nâıl olursun, şekerin kand olur.
6315 Ölümü görünce, hayatta kalanların bundan ibret almaları lâzım idi; alan hâni.
6316 Ölenin nasihatine dikkat et, ne der:— Bana bak, beni ölüm yakaladı, gittim; şimdi seni de yakalar.
6317 Şimdi buna benzeyen şu beyti oku; okuyup, iyice gönülüne yerleştir.
6318 Senden evvel binlerce ölüp-gidenler sana nasihat verirler ve derler ki, işte bana bak, bana.
6319 Gaflet içinde yaşadım, uzun zaman oyalandım; beni ölüm yakaladı, gittim; sıra sana da gelir.
6320 Hükümdar sonra Odgurmış'ı, onun nasıl öldüğünü ve bu hususta neler bildiğini soruşturdu.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6321 Öğdülmiş neler gördüğünü ve ölürken vasiyet edip, bırakmış olduğu mirası hükümdara arzetti.
6322 Kalkıp, kardeşinden yadigâr kalan çanak ile değneği alıp, hükümdarın önüne koydu. —
6323 îşte kardeşimin bana bırakmış olduğu miras bunlardır—dedi —
6324 Hükümdar bunlardan birini, yadigâr olarak, kendine alsın; bu yadigâr dünyada uğur getireceği gibi, âhirette de faydalı olur.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6325 Hükümdar uzanıp, değneği eline aldı : — Bu yadigâr bana uğurlu olsun — dedi —
6326 Sen bu çanağı al, kardeşini özlediğin zaman, onu bununla hatırlarsın.
6327 Öğdülmiş çanağı aldı; gönülü sızladı, gözünden yaşlar boşaldı.
6328 Hükümdar : — Bak şimdi bugün âkil ve düşünen bir insan için, bu ibret kâfidir — dedi —
6329 O öyle yaşadı, hayatı sona erdi; ondan dünya ve bir de bunlar kaldı, ey temiz kalpli insan.
6330 Tavrı, hareketi temiz ve her işe akıl ile el uzatan insan ne der dinle.
6331 Bu dünya malı ne kadar çok olursa-olsun, fazla gelmez; ne kadar az olsa bile, yerine göre kâfi gelir.
6332 Bu dünyanın kusuru bin, meziyeti ise, birdir; insan bunu nasıl geçirirse, o öyle geçer.
6333 Ölümden sonra bolluğun faydası nedir; senden sonra ancak onu yiyen sevinir.
6334 Kardeşin dünya malını bırakıp kaçtı; kendi seviyesine göre, çul giydi ve arpa yedi.
6335 Ömrünü geçirdi ve bu vaziyetten dolayı ölmedi; hazır yiyicilere de mal bırakmadı.
6336 Gece-gündüz gayret etti, yükünü hafifletti; bu yolda çektiği dünya zahmetleri de geçti-gitti.
6337 O işini yoluna koydu, bugün artık kurtuldu; bizim hâlimiz acaba nasıl olacak, bu düğüm hâlâ çözülmedi.
6338 Hükümdar bir çok iyi sözle öğüt ve nasihatte bulundu; öğütler vererek, içini boşaltıp, rahatladı.
6339 Hükümdar kalkıp, tekrar saraya döndü; inip, düşünceli bir hâlde, odasına girdi.
6340 Öğdülmiş bir kaç gün yas tuttu; matem günleri geçince, nihayet bir az kendine geldi.
6341 Bu kaygı ve kederleri de unuttu, tekrar yedi, içti, sevindi ve yüzü güldü.
6342 Halkın başında bulunan ve halkın işini bilgi ile idare eden insan çok güzel söylemiş.
6343 Kaygı ve keder seni ne kadar esir ederse-etsin, ne kadar ağlatırsaağlatsın, bir gün yüzün tekrar gülecektir.
6344 Bu dünyanın çok eski bir kanunudur; kötülük veya iyilik ne kadar uzun sürerse-sürsün, bir gün geçer.
6345 Öğdülmiş de yasını geçirdi; vazifesine başlayarak, işine devam etti.
6346 Büyük bir gayret ile işe sarıldı, sabah erkenden, akşam geç vakte kadar işi ile meşgul oldu.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SUÂLİ
6347 Hükümdar bir gün Öğdülmiş'i çağırdı, halkın durumunu ve memleket ahvâlini sordu. —
6348 Memleket ve halkın hâli nasıl, şimdi günler ve zaman nasıl geçiyor — dedi —
6349 Sen benim gözüm ve kulağımsın; her işle senin meşgul olmanı istiyorum, bütün işleri sen hallet.
6350 Bu bir kaç gün kaygı ve keder içinde kaldığın için, sen de işle pek meşgul olamadın; acaba işler nasıl gidiyor.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6351 Oğdülmış cevap verdi ve: — Ey beyim, halkın hâli çok iyidir; halk durmadan sana hayır-duâ ediyor — dédi —
[Metin eksik]
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
[Metin eksik]
6352 Bir de söz, boğaz, göz ve bu şehvet âteşidir; bunlar ibâdete manî olur ve insan için bir felâkettir.
6353 Kim boğazının arzularına ram olmaz, az söyler ve yakışmayan şeylerden kendisini uzak tutarsa,
6354 Kim heves ve arzularına hâkim olur, gazaba gelip, hiddetlendiği vakit, onu yenebilirse,
6355 Akıllı ve bilgili insan odur; akıllı ve sakin tabiatlı olan kimse buna muvaffak olur.
6356 Akıllı insanların sözü öğülecek sözlerdir; o doğru ve dürüst olur ve kendisini her vakit belli eder.
6357 Onlar yakışmayanlara yaklaşmaz ve kendilerini bu gibi şeylerden uzak tutarlar; lüzumsuz şeyleri görmezler, ona göz yumarlar.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E CEVABI
6358 Hükümdar:—Çok güzel söylüyorsun, bu çok samimî ve fevkalâde faydalı bir sözdür—dedi —
[Metin eksik]
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
[Metin eksik]
6359 Bu vücûd cefakâr ve küstahtır; cefacıya karşı cefâ kıl ve kendine hâkim ol.
6360 Bir kimse ne kadar vücûdu sever ve ona iyilik ederse, o da ona o kadar cefa ve kötülük eder.
6361 İnsanların seçkini çok güzel söylemiş; onun sözü cefâcı vücûda karşı bir çâre ve tedbirdir.
6362 Birine vefa gösterdi isen, ondan cefâ görmeğe hazırlan; cefakâr nefsin seni bir gün cefâya duçar edecektir.
6363 Kime iyi muamele ettinse, ondan kork; onun kötülüğü bir gün seni inletecektir.
6364 Ey hükümdar, şu üç şeyin semizi fenadır; biri köpek, bir av-kuşu, biri de vücûttur.
6365 İyice yola gelmeleri için, bunları aç bırakmak lâzımdır; bunlar ancak böylelikle yola gelir ve boyun eğerler.
6366 Yolunu sıkı bir murakabe altında bulundurmazsan, kuş avını yakalamaz; köpek tok ve semiz olursa, av peşinden koşmaz.
6367 Vücût doyar ve kanarsa, deve-aygırı gibi olur; yaptığın iyilikleri önüne katarak sürer ve götürür, onu bırakmamalıdır.
6368 Kuşun avlamazsa, bunun zararı bir ördektir; köpeğin avını bırakırsa, zararı nihayet bir kakımdır.
6369 Vücûdun deve-aygırına döner ve enseni kalınlaştırırsa, seni ateşe sürükler ve acı-acı feryad ettirir.
6370 Yiyeceği olmayan fakir de huzur içindedir; o eline geçene kanâat eder ve gönül zenginliği içinde yaşar.
6371 Sırtına bir şey geçirip, boğazını doyurunca, Tanrıya ibâdet kılar ve âhiret' işini yoluna koyar.
6372 Büyüklük, bu devlet ve bu saadet insanı, yapmakla mükellef olduğu işleri bırakıp, kibirli olmağa sürükler.
6373 Gurur kulu Tanrıdan uzaklaştırır; akıllı insan böyle bir yolu ihtiyar etmez.
6374 Fakir de ölür, zengin de; bunların ikisinin de götürecekleri şey ancak bir kefenden ibarettir ve nihayet kara toprak olurlar.
6375 Fakir ölürse, zahmetlerinden kurtulur; zengin ölürse, malını bırakır, fakat onun vebalini birlikte götürür.
6376 Gerçekten buna benzeyen bir söz vardır; bu sözden kendine bir hisse al.
6377 Ey nimet sahibi, ölüm senin mihnetindir; ey mihnet sahibi, ölüm senin nimetindir.
6376 Fakir ölürse, zahmetlerinden kurtulur; ey zengin ölüm yakalarsa, senin bir de hesap vermen vardır.
HÜKÜMDARIN ÖĞDÜLMİŞ'E SÖZÜ
6379 Hükümdar devamla :— Bu dünya bir çok zehirli yılan ve çıyanlar ile doludur — dedi —
6380 Yiyecek nimeti az, zehiri çok olduğu gibi, medhedılecek şeyi az, nefret edilecek şeyi de çoktur.
6381 Bu dünyada akıllı insanın elini uzatıp, alacağı şey azdır; bilgilinin iştiha ile yiyeceği nimet de azdır.
6382 Bilgisiz için bu dünya cennettir; o huzur içinde avunur ve hiç bir şeye ihtiyaç hissetmeden yaşar.
6383 Akıllı insan için dünya dikenler ile doludur; yere basınca, ayağına batar, dikkat etmek lâzımdır.
6384 Bilgili insan için dünya zehir ile doludur; bundan dolayı o yemek yemez, güçten-kuvvetten kesilir.
6385 Zâhid bundan dolayı çoluk-çocuğunu bırakıp kaçtı; âbid onun için dünyayı bırakıp, kendini ibâdete verdi.
6386 Biz bugün buna kendimizi kaptırmış bulunuyoruz; Tanrı bu belâdan bizi korusun.
ÖĞDÜLMİŞ'İN HÜKÜMDARA CEVABI
6387 Öğdülmiş cevap verdi : — Bu söz sözlerin en doğrusu ve akla en yakın olanıdır — dedi —
6388 Dikkat edersen, dünyanın, tabiati gibi, tavrı ve hareketi de doymak bilmez bir ejderhaya benzer.
6389 însanı, san ki, kendisi bizzat besler ve kendisi semirtir; sonra kendisi onun etini yer ve onu zayıflatır.
6390 Dünyanın hâline iyice dikkat eder ve onun mâhiyetini anlarsa, insan hayretler içinde kalır.
6391 Adem ve Havva yer yüzüne inip, dünya içinde insan neslini çoğalttı.
6392 Onlardan itibaren bugüne kadar dünyaya ne türlü insanlar ve ne kadar beyler beyi geldi.
6393 Kimi âlim doğdu, kimi cesur, kahraman; kimi yalçın kaya gibi, mağrur ve kabadayı.
6394 Kimi akıllı, kimi hakîm; kimi deli ve ahmak ıdı; kimi de tenbel idi.
6395 Kaç peygamber, kemâl sahibi kaç elçi geldi ve Tanrı hükmü ile bize yol gösterdi.
6396 Kimi az yaşadı, kimi çok; kimi hakimane sözleri ile yüksek makama erişti.
6397 Kimi yaratan Tanrıya karşı, düşman gibi, yayını kurup, ok attı.
6398 Şu beyti oku, dinle, ne der; iyice anla ve kendi tabiatini ona göre düzelt.
6399 İster âlim ol, ister bin yaşa, ister bütün dünyayı ele geçir ve bütün nimetlerine nail ol.
6400 Sonunda sen de öleceksin ve kara toprak olacaksın; ölüm yakalayınca götürür; sonra peşiman olursun.
6401 Bu dünyaya ne kadar iyi insanlar, âlim ve hakimler geldi; bütün arzularına rağmen, ebedî hayata nail olamadılar.
6402 Bugün bak, nasıl dünyaya hiç gelmemiş gibi olup, kara toprak altında yatarlar.
6403 Ne türlü ve ne çeşit insanlar bu dünyaya geldi; bak, kara toprak hepsini yedi ve yuttu.
6404 Süslü saray, köşk ve evlerini bırakıp, kara toprağı döşenerek, bekleyip yatarlar.
6405 Uyurlar mı, sesleri yok ve nefes almazlar; hâlleri acaba nasıldır, bunu bilen hani.
6406 Onların hepsi bugün iyiliğe muhtacdır; elleri yiyecek ve giyeceğe erişmez.
6407 Bak, peşimanlıkla inleyip yatarlar; bin iştiyak ile iyilik isterler.
6408 Tanrı bize bugün bu günü verdi; ele geçen bu fırsatı heder etmemelidir.
6409 Tanrı bize bugünden sonra her türlü iyilik için tevfik versin, ey mülkün iyi nizâmı.
6410 Öğdülmiş hükümdarı öğdü ve : — Ey hakîm hükümdar, ömrün uzun olsun — dedi —
6411 Dünya sensiz kalmasın, sensiz âlem pek boş olur; Tanrı senin neslini kesmesin.
6412 Ne gibi arzu ve dileğin var ise, Tanrı sana bunların kapılarını dâima açık tutsun.
6413 Daha ne gibi arzu ve dileğin olursa, ey cömert, Tanrı bunları da sana ihsan etsin.
6414 Sevinerek, avunarak, uzun ömür sür ve huzur içinde yaşa, ey halîm, selîm insan.
6415 Senin gibi insanlar ölür ve kemikleri toprak altında dağılmış yatarsa, çok yazık olur.
6416 Ne yapalım, Tanrı bu dünyayı böyle yaratmış ey büyük hükümdar.
6417 Senin gibi, iyilikler yapan bir hükümdar ölse bile, ölü sayılmaz.
6418 Gerek öl, gerek uzun ömürlü ol, adın artık iyilik ile dünyaya yayılmıştır.
6419 Dostların çok olsun, düşmanların perişan olsun, memleketin genişlesin.
6420 Öğdülmiş sözünü kesti, yer öptü ve kalkıp, dışarı çıktı; atına binip, evine doğru gitti.
6421 Gelince, atından inip, evine girdi; yedi, içti, bir müddet yatıp, istirahat etti.
6422 Sabah tekrar kalktı ve işine başladı; emirler verdi, işleri gözden geçirdi, kendisi de çalıştı.
6423 Sadâkat ve hulûs ile hareketlerini tanzim etti; bütün eğriler onu görerek, doğru yola girdi ve huylarını düzelttiler.
6424 Dünya düzene girdi; hayır-duâ çoğaldı; bunun bereketi ile memlekette günden-güne saadet arttı.
6425 Onlar gitti, fakat iyi adları kaldı; onların adı dâima hürmetle yâd edilecektir.
6426 Dikkat et, imdi böyle insanlar insan mı olur; onların yaptıkları işler meleklere yakışacak işlerdir.
6427 Eğer o vakit bunlar insan idi iseler, söyle bakayım, bugünkü insanlar nedir.
6428 Ey hakîm, eğer biz insan isek, onlara, şüphesiz, melek demek lâzımdır.
6429 Onların tavrı, hareketi ve sözü ile bıraktıları iyi izler hakkında söylenenleri duymak da bir saadettir.
6430 Akıllı anlar ve bilgili bilir; hiç şüphesiz, insan ölür ve bu dünya kalır.
6431 Ele geçen bu zamanı boşuna geçirmeden, ibâdet kılmalıdır; insanın bu dünyadan elde edebileceği menfaat ancak budur.
6432 Senden öncekiler ölür, sen de görürsün, bundan daha büyük nasihat ne olabilir.
6433 Bütün saray, köşk ve konakların hepsi kalır; ey büyük, insan bunlara devamlı olarak tasarruf edemez.
6434 Nice saray ve köşkleri, nice sağlam kaleleri ölüm bozdu ve kara toprağa çevirdi, bak.
6435 Nice şehir ve memleketleri, bağ ve bahçeleri bu ölüm ıssız bıraktı, ey diri.
6436 Saray, köşk ve konaklar boşalır, sana kalır; sen alır ve kendine bend ettim zannı ile, onları kullanırsın.
6437 Kalabalık bir orduya sahip olan o cihan beyi hani; ordusunu bıraktı, kendisi kara toprak oldu.
6438 Hani o memleketim az diyen haris hükümdar; bir çok memleketleri hâkimiyeti altına aldı, fakat elinde tutamadı.
6439 Hani o başkalarının memleketine göz diken kimse; şimdi bir kulaç yerde ıztırap çekip yatar.
6440 Hani o müslümanların kanını döken insan, niye toprağa girdi, onun gücü, kuvveti ne oldu.
6441 Hani o başkalarına iftira eden adam, bu müfteri nasıl toprağa kalboldu.
6442 Hani o dünya için mücâdele eden insan, dünya yerinde kaldı, o ise, ölüme karşı koyamadı.
6443 Hani o mal, mülk, ne varsa kendinin olmasını isteyen insan; o beraberinde ancak iki bez götürebildi.
6444 Hani o çok yer isteyen adam, kendisi kara toprağa döşendi ve dâva bitti.
6445 Bütün dünyanın hâli böyledir; anlayış ile bakarsan, idrâk kapılan açılır.
6446 Onun huzuru zahmet, sevinci keder, izzeti zillet ve rahatı mihnettir.
6447 Ne gelirse; yüklen, şikâyet etme; huzur olsun-zahmet olsun, ikisi de geçer.
6448 Ey felâketler karşısında sabreden insan, bilgi veren insan ne der, dinle.
6449 Ey nîmet sahibi, bundan şükür ederek istifâde et; ey mihnet sahibi, kaderine boyun eğ, tahammül et.
6450 Sabır edersen, mihnet senin için nîmet olur; nîmet için şükür edersen, bu nîmet daha da artar, bunu böyle bil.
6451 Ey âlim, bugünkü zamana dikkat et, işler tamamen değişti.
6452 Bilgili hakir oldu, bir tarafa sinip kalıyor; akıllı dilsiz oldu, ağzını açmıyor.
6453 Memlekette fena adamlar çoğaldı; halîm insanlar ayak altında kaldı, başlarını kaldıramıyorlar.
6454 Şarap ile yüzlerini yıkayan ve ibâdeti bırakanlar şimdi yiğit sayılıyor ve istediklerini yapıyorlar.
6455 Fesat ve fısk yapanlar merd sayıldı; şarap içmeyen kimseler hasis sayıldı.
6456 Namazına ve orucuna devam eden insanlar münafık sayıldı, ey memleketin başında bulunan insan.
6457 Halâl büs-bütün ortadan kalktı, haram çoğaldı; haram yiyenin gönlü kara kirle kaplandı.
6458 Halâlin ancak adı kaldı, onu gören yok; haram kapışıldı, hâlâ ona doyan yok.
6459 Hani bu harama haram diyen, haramı bırakıp, halâl yiyen insan nerede.
6460 Gerçekten dürüst ve takva sahibi denilecek kim kaldı; fakat güneşi parlayan bir kıyamet günü vardır.
6461 Kalpler haram ile çok fazla karardı; ey oğul, halâli nerede arayıp bulmalı.
6462 Buna benzer şöyle bir söz vardır, bunu iyice dinle, ey temiz kalpli insan.
6463 Gönlüm haram ile karardı ve kirlendi; ben bilgiyi yüzde bir işte dahi kullanmam.
6464 Vücût artık eğilmez, hevâ ve heves onu esir etti; ben artık ibâdetle meşgul olamıyorum; işte sırrımı açtım.
6465 Dünyanın tabiati tamamen değişti, insanların gönlü ile dilleri birbirine uymuyor.
6466 Halktan vefa gitti, cefâ çoğaldı; itimad edilecek bir kimse ararsan, bulamazsın.
6467 Halktan vefa gitti, yerini cefâ aldı; itimad edilecek, inanılacak kimse pek nâdir.
6468 Akrabalar arasından yakınlık ve kardeşlik uzaklaştı; artık candan arkadaşlık kalmadı.
6469 Küçüklerde terbiye, büyüklerde bilgi yok; kaba insanlar çoğaldı, nâzik insanlar ortadan kalktı.
6470 İnsanlar para uğrunda birbirlerine yakmlaştılar; doğruluk ve hakikat yolunda iş gören nerede.
6471 Emânetin adı var, onu yerme getiren nerede; nasihatin sözü var, onu tutan nerede.
6472 Mârufu emreden kim, münkeri nehyeden kim.
6473 Satıcılar emânet vasfını kaybettiler, ustalar artık nasihatten vazgeçtiler.
6474 Bilgili sözünü dos-doğru söyleyemez oldu; kadınlardan haya gitti, yüzlerini örtmezler.
6475 Doğruluk gitti, yerine nice eğrilik geldi; Allah için iş gören tek bir insan kalmadı.
6476 insanların hepsi para kulu oldu; gümüş kimde ise, ona boyun eğdiler.
6477 Cemâatler çok, camiler az idi; şimdi camiler çoğaldı, cemâatler azaldı.
6478 Dinle, takva sahibi insan ne der; ey iyi insan, sen bunu gönlüne yerleştir.
6479 Hani, doğruluk ile hareket eden kim var; hani Allah rızâsı için iş gören kim var.
6480 Dünyanın her tarafı baştan-başa bozuldu; buna bakıp, hayret eden bir kimse varmı.
6481 Müslümanlar karıştı, birbirlerinin etlerini yiyorlar; kâfirler ise, tam bir huzur içinde yaşıyorlar.
6482 Müslümanların malı çalındı, yağma edildi; haramı halâlden ayıran ve buna riâyet eden nerede.
6483 Fesad ve fısk o kadar sesini yükseltti ki, insan geceleri uyuyamıyor; ilim ve Kur'an sesi hiç duyulmuyor bile.
6484 Gönüller katılaştı, diller yumuşadı, doğruluğun kendisi gitti, ancak kokusu kaldı.
6485 Oğul babaya babalık eder, oğul bey ve baba ise, kul oldu.
6486 Hayat zorlaştı, endişe çoğaldı; hırs ve tamah gittikçe arttı, huzur azaldı
6487 Fakir, dul ve yetimlere şefkat gösteren yok; dünyayı başka bir kalıba koydular da hayrete düşen kimse yok.
6488 Hakîm, bilgisi geniş, dünyayı tecrübe etmiş, cömert ve eli açık olan insan çok güzel söylemiş.
6489 Dünyanın sonu geldi; nizam bozuldu; iyiler kötülere bakarak, değiştiler.
6490 Akıllı anlar, bilgili bilir; yıl, ay, gün geçtikçe dünya günden-güne bozuldu.
6491 Oğul-kız babaya hürmetini bıraktı; ihtiyar kelimesi insana bir hakaret sözü oldu.
6492 Nizâm ve kanunların hepsi değişti; ak ve kara birbirinden farksız oldu.
6493 Bunlar hep kıyamet gününün alâmetidir; alâmeti görünürse, gelecek olan gelir.
6494 Kadir Tanrı encamımızı hayretsin; bu fitne, belâ ve kötü âdetleri ortadan kaldırsın.
6495 Yıl dört yüz altmış iki idi, bu eseri yazıp, tamamladım.
6496 Aklımın erdiği sözlerin hepsini yazdım, ey okuyan ve anlayan insan, bundan hisse al.
6497 Nasıl hareket edeceğini ve hangi yola gideceğini bir parça izah ettim; sen buna göre hareket ederek, hayatına esaslı bir temel kur.
6498 Bunlardan biri din yolu, biri de dünya yoludur; bu esaslı yoldan şaşma.
6499 Eğer dünya istersen, onun yolu işte bu; eğer âhiret istersen, onun da yolu işte budur.
6500 Sen kendi kulluğunu yerine getir; Tanrı sana kuvvet verir; bunlardan hangisini istersen, onu seç, fakat üçüncü bir yol arama.
6501 Ben bu söze başlarken, kasdimin ne olduğunu sen biliyordun, ey rabbim!
6502 Ben kendime şan ve şöhret veya iyi ad dilemedim; yakın olsun uzak olsun, ben her kesin iyiliğini istedim.
6503 Bunu okuyan okudukça, beni hatırlayıp, belki bana da bir duâ eder diye düşündüm.
6504 Dileğim bu idi, ümidim de budur; okuyan bana her hâlde bir duâ edecektir.
6505 Dilim söyledi, elim de bunu yazdı, ey temiz kalpli insan, benim bu dilim ve elim fânidir.
6506 Ey zeki insan, dilden ve elden kalan nişane, işte sana yazıp bırakmış olduğum bu kitaptır.
6507 Ey bunu okuyan canlı, ben dünyayı bırakıp, toprağa düşünce, beni unutma.
6508 Ey ebedî ve ihtiyacdan vareste olan rabbım, sen büyüksün, bu muhtaç kulunun günahlarını sen bağışla.
6509 Ben yolunu kaybetmiş bir kul idim, günahım çoktur; günahlarımı affet, sen benim rabbimsın.
6510 Ben kulunum, sen rabbimsin, kulun adı kuldur; sen rabbimsin, merhametlisin, sen efendiliğini göster.
6511 Ben kulunum, sen benim rabbimsın; ey gafur, beni affet, günahlarımı bağışla.
6512 Bir de, doğudan batıya kadar, bütün müminlerin günahlarını bağışla.
6513 Ben bir küstahım, küstah insandan küstahlık gelir; sen merhametlisin; ey her şeyi bilen Tanrım, günahlarımı sen affet.
6514 Miskten ancak misk kokusu gelir; fena koku murdar şeyden çıkar.
6515 Ey ümidim, bana ümit bizzat sensin; ey ümidim, senden ümidimi kesmeyeceğim.
6516 Ben günahkâr kulunum, yaptığım cefâdır; sen benim vefalı rabbimsin, bana vefa göster.
6517 Ey Rabbim, cefadan yine cefâ gelir; vefada vefadan başka bir şey görmedim.
6518 Bütün müminleri affet; onların hürmetine bütün günahlarımı bağışla.
6519 Tanrım, iyi kılavuz olan ve doğru yolu gösteren Peygamber'e binlerce selamımı ulaştır.
6520 onun dört arkadaşına benden durmadan ve dâima binlerce selâm eriştir.
Yorumlar
Yorum Gönder